Az önce bitmiş yağmurun şaşkınlığı var yüzünde ve güzelleştirmiyor gözlerini artık bana ağlamayışların. Yüzleri başka korkulukların insafına dönük iki ayçiçeğiyiz seninle, sonraki baharda yakın dirilmek umudu dik tutuyor başımızı güneşe. Kargalardan kelebekler yapıyoruz üşüdükçe, sevilmeye değer bulunmamışları seviyoruz, dahiliz ikimiz de. Kelebeklere kızıyoruz, kelebekler demişken. Güzelliğin esiri olmuşluklarından yakınıyoruz, sonra kelebek beklemekten hiç sıkılmadığımız için kendimize kızıyoruz. Kanatlarının renklerini kıskanıyoruz, sonra özgürlüklerini. Ne kadar özgür olunabilir ki hem? Ne kadar uzağa uçulabilir, ne kadar yukarıdan bakılabilir ki bir ayçiçeği tarlasına? Farkı yok mesela saksıların kuş kafeslerinden; insan olsak bir günlüğüne, kurtarsak çiçekleri saksılarından. Kökleri saksılarına dayanmış her çiçek kadar acısak, anlasak acıtanlığını yurtsuz olmanın. Toprağın uçurtmalarıyız derdin ya hep, inanmaya başladım, iplerini kesmek istedim bense hep uçurtmaların, kesersem kuş olurlar sandım.