Okumak, olayları izlemek ve düşünmek. Daha önce de bir eğitim almış olmak: Hukuk, iktisat, gazetecilik, edebiyat, tıp vs.


Bunlar aydın olmak için yeterli mi?! Yetmez. Peki, birikimi olan ve düşünceleri, yorumları olan biri aydın sayılır mı? Sayılmaz.


Çünkü aydını belirleyen ilke, bunların yanında bir de toplumsal sorumluluk taşımasıdır.


Ben biraz düşünce tembeliyim. Her konuyu da kafam basmaz. Halkımız gibi yani. O yüzden olayları, görüşleri değerlendiren, aydın diye tanımladığımız kişilerin görüşlerine bakıyorum. Onların nesnel, sağduyulu, gerçekleri söyleyen ve ülkesini seven insanlar olması tarafımı belirlerken temel kriterlerim oluyor.


Birbirinin aynı, çekişmeli, atıp tutmalı programları izlemiyorum. Ağırbaşlı, bilgelikle yüklü programlara gerek var diye düşünüyorum. Etik - estetik değer getirecek programlara.


Tv’de dinî sohbet programları da var elbette ama izleyicileri güzel ahlaka yönelik düşündürmekten çok, dinin şekliyle ilgili (ibadetlerde şunu yap, şunun için şu duayı oku gibi bilgiler ve duygu sömürüsü) hikayeler ön plana çıkıyor.


Oysa Müslümanlığı güzel ahlak hassasiyeti ve inceliği ile yaşamak gerek. Peygamberimiz “Güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim." demiştir.


Bir kabalık, bir hoyratlık, bir öfke ve hırs dolu dindarlık algısı içindeyim. Siyasal islamın etik ve estetikten uzak bir şekilde ideolojik olarak yerleştirilmeye çalışılmasının sonucu bu.


Balık baştan kokar. Öncelikle yöneticiler ve medya, herkesin etik - estetik (güzel ahlak) kurallarına uyması gerek.


Ahlak mı hukuk getirir, hukuk mu ahlak getirir?! Tabii ki ahlak hukuku getirir. Ahlak adaletsizliğe dönüşmüşse hukuk bozulur. Ülkemizin durumu bu. Yeni Türkiye diyorlar bir de. Hak - hukuk - adalet için siyasi ahlak, basın ahlakı ve toplumsal ahlak: insanlar iyiye, doğruya, güzele yönlendirilmeli.


Aydın din adamları olabilir diye düşünüyorum. Dini içine düştüğü kaba, şekilci kabuktan kurtarıp toplumu öze, hakikate ulaştıracak din adamlarına gerek var. Din tüccarlığının sonu gelmeli artık.