Aydınlanma, yani karanlıktan kurtulma ciddi bir dönüşüm gerektirmiş Avrupa'da. Dönüşüm 3 süreci içeriyor:


1- Dini kurumların özellikle kilisenin otoritesi e karşı duruş


2- Bilimsel yöntemlerle doğaya yönelik araştırmalar yapmak ve teknoloji geliştirmek


3- Siyasi alanda özgürlükçü, demokratik görüşler savunmak


Cumhuriyet'i ilk yıllarında bu 3 sürecin birbirine paralel işlediğini ve aydınlanma çağının bir yansımasının hayatımıza girdiğini biliyoruz. Fakat bu devam edemedi.


Yaşar Nuri Öztürk aydınlanmanın dinde sürmesi gerektiği savındaydı. "Akıllarını kullanmayan toplumların üzerine Allah pislik yağdırır" ayetini sık sık dillendirdi. Toplumda karşılık da buldu. Ama şu soru akla geldi: Bireysel bir aydınlanmadan söz edilebilir mi?


Bireysel aydınlanmada bu 3 süreç birlikte işlemeyebilir. O zaman da aydınlanma mı diyeceğiz? Siyasi özgürlük, demokrasi isteyen bir birey bunu cemaati, dini otoritesi için istiyor olabilir. Ya da cemaatlere, dini otoritelere karşı biri demokrasi istemeyebilir, devlet otoritesi isteyebilir. Bilim ve teknolojide ise hemen hepimiz çağa uyuyoruz. Tabii istisna durumlar var. Söz edeceğim.


Aydınlanma ülkemiz ve benzer ülkeler için yaşamsal önemde bir konu. Evet, aydınlanmalıyız. İşte örnek bir istisna : 9 yaşında kız çocuklarının evlendirilmesinin savunulduğu bir ülkeyiz. Oysa bu bilime aykırı çünkü çocuk evlilik için gereken fiziksel ve ruhsal erginliğe ulaşmamıştır. Dini cemaat ve otoritelere alabildiğine geliştiğini ve karanlığa doğru savrulduğumuzu görüyoruz. Cumhuriyetin kazanımları kaybediyoruz. Tanrı yar ve yardımcımız olsun.