Evvelotel İncelemesi
Hikâye, yaşadığı yerden sitem eden bir adamın monoloğuyla başlamaktadır. Bu monologda konuşan kişinin kendisini “eksilmiş” olarak nitelendirmesi, bu monoloğu kimin yaptığı konusunda anahtar niteliğindedir. İkinci paragrafta ana karakter devreye hikâyesiyle beraber girmekte ve hikâyesini neredeyse tüm kasabaya anlatan kişinin bunu neden anlattığına dikkat çekmektedir. “Böylece eşitleniyoruz” demesinde onu eksilten başka bir kaynağın olduğunu vurgulamaktadır. Bu, anlatıcının hikâyesi olabilir veya hikâyenin ileriki kısımları incelendiğinde çıkacak başka sebepleri de olabilir.
Hikâye genel olarak zamanda geriye dönme tekniği kullanılarak yazılmıştır ve çizgisel olmayan bir anlatı tarzı vardır. Bunun bir sonucu olarak ilk iki paragraftaki konudan bağımsız bir biçimde, olayın asıl başladığı geçmiş zamana dönülmüştür. “Muhtarın oğlusun” kelimeleri ana karakterin bir erkek olduğunu yansıtmaktadır.
Yine zamanda bir oynama yapılarak “beni tanıdığını söylemiş muhtara” diyerek şimdiki zamana dönmektedir. Burada hikâyeye üçüncü bir kişinin dâhil olduğu kesin bir şekilde anlaşılmaktadır. Anlatıcı acıklı bir hikâyesi olduğuna dikkat çekerek, bahsi geçen üçüncü kişinin şu anki konuşmanın geçtiği zamandan önce ,onu herhangi bir olay sırasında tanımadığını belirtmiştir.
Beşinci paragraf hikâyenin de adını taşıyan bir otelle ilgili bir diyalogla başlamaktadır. Sözü geçen otele anlatıcının otuz yıl önceden geldiği görülmektedir. Anlatıcının kaç gün kalacağını bilmemesinden plansız bir iş peşinde olduğu sonucu çıkarılabilir. En son diyalogda anlatıcının, otelciyi tanıdığı görülmektedir. Hikâyede dipnot olarak verilen ilk kısımdan anlatıcı, geçmiş zamanda bir katman daha geçmişe giderek, şu an anlattığı anısına ek olarak bir de onu otele getiren olayı anlatmaktadır.
İlk dipnot düşülen kısımda anlatıcının şu an 42 yaşında olduğu ve annesiyle beraber Evvel otele geldiği ve annesinin babasını “O” denilen başka bir kadınla aldatma sahnesi görülmektedir. Anlatıcının yaşadığı tüm bu aile dramının içerisinden otelcinin oğlu ile arkadaş olacağını düşünmesi, anlatıcının şu anki durumuna ışık tutmaktadır. İlk paragrafta geçen sitemin “bizim buralar” ile başladığı göz önüne alınırsa oranın yerlisi birinin sitem ettiği görülecektir. Anlatıcı “hikâyemi herkese anlatmış” dediği ve anlatıcının olayların geçtiği kasabaya sonradan geldiği düşünülürse burada bahsi geçen “arkadaş olurduk” cümlesi olayların akışına ufak bir ipucu olabilir.
Altıncı paragrafta, yine zamanla bir oynama yapılarak anlatıcının, anıları üzerinde birtakım oynamalar yaparak anlattığı görülmektedir. “O an gözümden yaş geldi demiş mandıracıya” ve “yalan, öyle bir şey olmadı” cümleleri bunun açık bir örneğidir. “İyiden iyiye ahbap olduğumuzda” cümlesi ile bir üst paragrafta bahsedilen “arkadaş olurduk” cümlesi arasındaki bağlantı daha da net bir biçimde burada görülmektedir. Paragrafın sonunda açık bir şekilde yapılan Anayurt Oteli göndermesi de anlatıcının, otelciye bunalımları olan bir Zebercet gibi baktığını göstermektedir. Otelci, “kendimi asmaya niyetim yok, kaçıp gideceğim buralardan” dediğinde anlatıcının, yedinci paragrafta; şaşırması ve kaderlerinin farklı göründüğünü ama özünde aynı olduğunu vurgulaması, onun da bir yerlerden kaçmış veya kaçmakta olduğunu göstermektedir.
Sekizinci paragrafta anlatıcı, girdiği derin geçmişten bir katman yükselip daha yakın bir geçmişe gelmiştir. Anlatıcının babasını aramak için gittiği ilk yeri, aile dramının yaşandığı yer olan oteldir. Otelden istediği bilgileri alınca muhtarın yanına, gayesi için yapacağı adres soruşturmasına gittiği görülmektedir. Bu da onu şimdiki zamana bir katman daha yakınlaştırmaktadır. Muhtar, konuşması sırasında “süslü yenge” adında, anlatıcının babasıyla ilişkisi olan bir kadına işaret etmektedir. Bu kadının, anlatıcının ilk dipnotta verilen anısında geçen ve babasının “onu seviyorum” dediği kadın olma ihtimali de böylelikle ortaya çıkmış olmaktadır.
Dokuzuncu paragrafla beraber otelciyle olan konuşmaya dönülmüştür. Bu paragrafta geçen “daha tam ahbap olmamıştık” cümlesi ile paragrafta olan olayların altıncı paragraftan hemen sonra olduğu görülebilir. Otelci ile anlatıcı arasında geçen diyaloglardan anlatıcının mesleği, maddi durumu ve aynı zamanda otelcinin de hem maddi hem manevi durumları görülebilir. Özellikle “benim derdim bana yeter” ile “işsizim, kararsızım”, “babamın parasını yedim, bitirmek üzereyim” cümleleri arasında bir bağlantı olduğu düşünülebilir. Otelcinin fakir olmasa bile fakirleşmekte olduğu ve bundan dolayı dertli olduğu çıkarımı yapılabilir. Yine diyaloglardan birinde geçen “Babamın parasını görmedim bile” ile “yoktu ki göresin” cümleleri ile “bırak şimdi, demin anlattın öylesine takıldığını otele” cümlesi göstermektedir ki hikâyede tamamen bahsedilmemesine rağmen anlatıcı ve otelci geçmişleri hakkında konuşmuştur.
Onuncu paragrafta anlatıcıya gelen mesaj doğrultusunda onun, aynı babası gibi, karısını aldattığı görülmektedir. İkinci dipnotta otelcinin, yazarla buluştuğu anda olan olayların anıları anlatılmaktadır. Anlatıcının babasının sesinin titremesi, ellerini yüzüne kapatıp yere çömelmesi/ tüm bu olaylar için pişman ve üzgün olduğunu vurgulamaktadır. Otelcinin babasının ise öfkeli ve aynı zamanda telaş içinde olduğu da görülmektedir. Otelcinin kedisinin, anlatıcının yaşadıklarına ağlaması onunla bir şekilde “kaderlerinin kardeş” olduğunu gösterebilir. Aynı şekilde bu kardeşliğe kanıt olarak anlatıcının dipnottaki anısı ile otelcinin dipnottaki anısındaki ortak nokta olan yara izleri ileri sürülebilir. Otelci ile anlatıcı birbirleri ile hiç konuşmadan, ikisinin de aynı yara karşısında düşünce olarak “ağaçtan mı düştün?” diye düşünmesi, anlatıcının da dediği gibi farklı ama özde aynı kaderlere sahip olduklarının bir kanıtı olabilir.
On birinci paragrafta, sekizinci paragrafta ortaya çıkan, “süslü yenge” diye tabir edilen kadının, aslında anlatıcının babasının sevdiği kadın olduğu ve aynı zamanda ölmüş olduğu da kesinleşmiştir.
On ikinci paragrafta anlatıcı, karısından ve “O” diye tabir edilen bir başka kadından mesajlar alıyor. Anlatıcının bir oğlunun olması, kendisinin onu arayıp sormaması ve aynı zamanda karısını başka bir kadınla aldatıyor oluşu onu, babasının bir kopyası yapmaktadır. “Bilmiyorum, ben yaşayabilirim herhalde” cümlesi ile anlatıcının, karısını aldattığı kadına da tam olarak bağlanamadığı görülmektedir. Otelcinin, anlatıcıya tepki olarak “kapat şu telefonu, ben kendiminkini attım gitti” demesi onun da birilerinden (evli olduğu bilindiğine göre yüksek ihtimal karısından) kaçmış olduğu ve onlardan haber almak istemediğinin göstergesi gibi durmaktadır. Paragrafın devamında süslü yenge ve anlatıcının babasının nasıl yaşadıklarına değinilmektedir. Anlatıcının babasının hiç konuşmaması ile süslü yengenin aşırı konuşkanlığının zıtlığı hemen fark edilmektedir.
On üçüncü paragraf, otelcinin bir anısı ile başlamaktadır. Otelcinin rüyasında anlatıcıyı, aile dramının yaşandığı günkü haliyle, oğlu olarak görmesi karısının da onu başka bir adamla aldattığına bir işaret olabilir. Bu ihtimal “hayatım kaydı” cümlesi ve “kader kardeşliği” bağlamında daha da güçlü olmaktadır. Ancak net bir sonuç çıkarmak mümkün görünmemektedir. Anlatıcı, kendi oğluna aynı şeyi yaptığını düşününce aklına gelen bir anlık pişmanlık duygusu; yutkunma ve telefonu eline alıp bırakma ile kendini göstermektedir. Hikâyede herkesin bir erkek evladının olması ve hiçbir kız evlattan aktif olarak söz edilmemesi; anlatıcı ile babasının evi terk ediş, karısını aldatma, oğlunu arayıp sormama gibi özelliklerinin ortak oluşu oğul-baba ilişkisinin oğullar üzerindeki tesiri açısından önemlidir.
On dördüncü paragrafta süslü yengenin anlatıcının babasından başka bir sevdiği olduğuna ve aklının hala onda olduğuna değinilmektedir. “Ona bir çift ağır sözüm var” demesi süslü yengenin, o adama olan nefret, pişmanlık gibi duygularının bir gösterimi olabilir. Anlatıcının babasının, o kadını sevdiği için karısını aldatması ve süslü yengenin ona karşılık vermesi ancak ona başka bir erkek tarafından yapılan kötü davranışları unutmaması, kadın psikolojisinde “sevdiğinin ihaneti ile sevmediğinin sadakati” olarak nitelendirilebilir.
Son kısımda anlatıcının, evini terk ediş sebebine “bilmiyorum” demesi kararsızlık aşamasında olduğunu göstermektedir. Üstelik babasını otuz yıl gibi bir süre sonra aniden aramaya başlaması da kendini -yukarıda verilen özelliklerden dolayı- onun yerine koymasına neden olmuş olabilir, sırf merak ettiği için aramaya koyulsaydı otuz yıl gibi bir süre geçmesini beklemezdi. Anlatıcının telefonuna gelen mesajı tüm hikâye boyunca yaptığının tersine okumaması, otelcinin tavsiyesine uyarak telefonu kapatması; artık kendini biraz daha onunla özdeş gördüğünü göstermektedir. Bu da “kader kardeşliği” kavramına oturmaktadır. En son kısımdaki diyaloglarda otelci ve anlatıcının tekrar evlerine dönme konusundaki kararsızlıkları dikkat çekmektedir. Anlatıcının tüm bunların sonucunda babasını aramaktan vazgeçmesi, artık kendisinin babası gibi olduğunu fark etmesi olarak yorumlanabilir. Evi terk etmesi, eve dönme konusundaki kararsızlığı, ailesini arayıp sormaması, karısını aldatması tüm bu fark edişin bir kanıtı olabilir.
Hikâye tamamen bittiğinde, hikâyenin başındaki sitemin otelciye ait olduğu anlaşılmaktadır. Otelcinin, çoğu konuda anlatıcıyla benzer olması, siteminde bahsettiği “eksilme” duygusunun bir işareti olabilir. Anlatıcının yaşadığı olayların aynısını yaşamasa bile farklı ama özde aynı bir kader sonucu ikisinin de aslında eksildiği sonucuna varabiliriz. Bu eksilmenin suçlusu olarak tüm bu başlarından geçenlerin ortak noktası olan Evvelotel gösterilmektedir. Öyle ki anlatıcı bir aile dramının içinde bulunmuştur, bir aile dramını daha kendisi oluşturmaktadır.