Şaşırdığı çok şey yoktu hayatında aslında. Oysa sahte kalplerin, içi sahte duygularla dolu kalplerin, üretildiği fabrika da ki insanları duyunca, hayatının şokunu yaşamıştı. Kadın inanmazdı insan davranışlarının kalpten bağımsız var olduğuna. Ama makinaların işlediği duyguları, yaşadığı yüzyılda tanımıştı. Çevresinde çok denk gelen yoktu bu taklitlere. Ona rağmen kadın ömründe çokça rastlamıştı. Nasıl olur da karıştırırım diye kızar dururdu kendine. İnsan nasıl fark etmez diye üzülürdü arkadaşları kadına. Halbuki kadın kalbe inanırdı. Sözlerin ona uğramadan geçiş izni alamadığına inanırdı. Alınan bir çiçeğin göz yaşartmasının saf sevgiden olduğuna inanırdı. Karşısına çıkan bu seri numaralı duygu cambazına böyle inanmıştı zaten. Kadın, cambazın gözlerinin anlamına kapılmıştı. Kendi kendine okuduğu kitapları, şiirleri aklına getirir cambaza bağlardı ucunu. Öyle narindi ki kadının duygu ipleri cambaz kadını itiverdiğin de tutunamayacaktı ipe. Kopacaktı ip kadının düştüğü yerden. Tanıştıkları zamandan beri cambaz güzel bakardı kadının gözlerine. Öyle yeşil gözlü falan da üretilmemişti zaten. Görünüşlerine kapılmamaları amaçlanmıştı. Zira bu üretimin ana fikri kalbi oyuna getirmekti. Kadın cambazın gözlerinin içine ilk baktığı an yüreğinde hissetti, hayatına karışacağı hissini. Ama kadın duygularının sarsılacağı sonu hissedememişti. Yüreğinin inanca uzaklaşacağı hissini öngörememişti. Çünkü bir an olsun, sevginin sahtesinin olacağı aklının ucundan geçmemişti. Kendi duygularının saflığıyla görüyordu belki de kadın dünyayı. Ama gözünü gerçekliğe açmayı öğreneceğini bilmiyordu henüz. Derken bir gün cambazla, kaderin ağlarıyla örüldüklerini hissettikleri dünyalarını kurdular. Oysa kadın, zaman dediğimiz şey çok da ilerlememişken, cambazın kalbinde adının bile kalmadığını fark edecekti. İşte kadının suratına sert bir tokat inmiş gibi olacaktı o zaman. Nevri dönecekti kadının. Nasıl izi bile kalmazdı onca vakit geçirdiği, ki beraberken vaktin geçmemesi için yalvarırlardı, bir hayat da? Ucundan bile dokunmuş olmasına razı olacaktı kadın cambazın hayatına. Ama ne fayda. Sanki kadın denk düşmemişti cambazın önüne. Sanki kadın hiç var olmamıştı. Sanki zaman ikisinin bir arada geçirdiği kalıntıları karanlığa sürüklemişti. Koca bir hayret boşluğuna tutunacaktı kadın. Ve hala ihtimal vermeyecekti yalan olmasına. Mıh gibi işlenmişti kadının zihnine tüm hatıralar. Daha da kötüsü kalbinde işli olmasıydı. İnkar azaldıkça kadın sorgulamaya başlayacaktı ihtimalleri. Bakışlarını getirecekti çoğu akşam gözünün önüne. Hayalinde gözlerinin derinlerine bakarken, mümkün olamayacağına inanacaktı. Nasıl olurda gözler bile yalan söylerdi? Cambaz ona çok güzel, içten bakardı. Yoksa kadın mı öyle görürdü? Kafası kalbinden karışık olan kadın, araştırmaya başlamıştı bir süre sonra. Zaten böyle keşfetmişti ya mekanik kalplerin varlığını. Nefret etti yaşadığı zamandan. Cambazın yüzü silinmişken, sözleri hala capcanlıydı kalbinde. Kadın bu ağırlıkla devam etti hayatına. Yapay hislerin kalplerini esir aldığı insanlara, hep uzaktan bakarak yaşayacaktı. İncinmiş duygularıyla sadece uzaktan izleyecekti etrafını. Ayırt edemiyordu çünkü. Ayırt edemiyordu kadın aşkın sahtesini.
Ayırt edemiyordu
Yayınlandı