Huri, kim olduklarını bilmediğimiz insanların sahaflarda satılan fotoğrafları yüzünden pasajı kundaklamaya karar verdi.


Daha ulvi ya da kabul görebilir bir yerden başlayalım diyorum; oyuncak silah satan oyuncakçı dükkanlarını kundaklayalım. Ya takdir görürüz ya da piromanik bir ataktı, biz de bu delilikten mağduruz deriz, diyorum.


Hayır, diyor Huri. Böylesine radikal bir soruna radikal bir çözüm bulmalıymışız. Diyor ki; tarihin içinde gezgin bir ruh özgürce dolaşıyor. Farklı insanların yüzlerinde-gözlerinde, farklı zamanlarda-mekanlarda aynı tedirgin-rahatsızedici ifadeye-bakışa neden oluyor, bu olup biten normal şartlarda bana pek dokunmazdı, ama buraya geldikçe, tüm bu siyahbeyaz fotoğraflarda bunu tekrar tekrar gördükçe yorgun düştüm.


Düşmek kelimesini seçtiğinde mitolojik bir gönderme yaptığını düşünmek istiyorum. aslında Huri bir gönderme yaptığında bunu asla o anda farkedemem.


Pasajı yakmak bu ruhu öldürmeyecek, diyorum. Korkutsak ve bizden bir yüzyıl kadar uzağa kaçsa buna razıyım, diyor, Huri.


Seni takip edemiyorum, (bunu bana hep M. söylerdi) diyorum.


Ruh ve sen gözümün önünden kaybolacaksınız ve ben bu bilindik zamanda bilindik mekanda mahsur kalacağım. Yalnızlığa tahammül edebilirim, fazlasından emin değilim, diyor Huri.


Bir yüzyıl içinde kararlı bir şekilde ölmüş olmayı planlıyormuş ve bakarsın bu ruhu kovalamak da sonrasında eğlenceli olabilir, diyor.


Öldükten sonra hiçbir şeyin eğlenceli olacağını düşünmüyorum, diyorum. Hatta bu konuda kendimizi kandırmaya bile fırsatımız olmayabilir.


Huri gülümsüyor. Huri çok güzel gülümser.


Bu fotoğraflardaki bakışları yaktık diyelim, peşinde olduğun ruh senin bu gülümsemenle hayatta kalacak ,diyorum.


Yüzü düşüyor. Huri'nin yüzü düştüğünde tüm okyanusların tüm balıkları zehirlenip ölür.


Yüzü hakkında düşünürken okyanuslardan ve balıklardan bahsetmem Huri'nin çok hoşuna gider. Onu bu dünyaya dair devasa büyüklükteki şeylerle -okyanuslardan daha büyük ne var- burada tutmaya çalışırım. Bazen başarırım, bazen başardığımı düşünmem Huri'nin hoşuna gider.


Bu yakıp yok etmek istediğimiz ruhun bir bedeni var mıydı, diye soruyorum.


Emin değilim, diyor Huri. Bir bedeni varsa buralarda bir yerlerde olmalıydı. Alevlerin işini göreceğini düşünüyormuş. Üstelik okyanuslardan bahsetmenin hiç yeri değilmiş. Su ile ateş hiç sevişmezmiş.


Benim tüm derdim senin yüzünle biliyorsun değil mi, diyorum.


Topografik bir aşk mı, diyor? Aşk ile sarhoşluğu teknik ile ayıltmakta Huri'nin üstüne yoktur.


Şu fotoğraflardaki ruhu rahat bırakalım, diyorum. Varsın bu siyahbeyaz insanlar ortak bir ifadeyle baksınlar bize, çoktan yokolup gitmediler mi? Ruhlarla alıp veremediğimiz nedir, vazgeçelim, diyorum.


Huri, pasajın yanması fikri ile aşk içinde artık. Yangından zar zor kurtuluyormuşuz.


Umut apartmanında bodruma saklanırız, buna kimin bizden daha çok hakkı var ki, diyor.


Ah! Unuttuğun bir şey var, diyorum. Aslında Huri, pek bir şey unutmaz ve hatırlamaz da. Genellikle anımsar.


Umut apartmanı yerle bir. Okyanuslar, depremler, yanardağlar ve bunlarla ilişkili ne kadar canlı varsa hepsini sözde öldürmeye razıyım, ne olur vazgeçelim, diyorum.


Olan oldu, diyor, Huri. Bir kez hepsi düşünüldü, düşünüldü çünkü gerçekler. Gerçekler, çünkü hepsi düşünüldüler. Ben bu matematiğe aşinayım. Bir ihtimal daha var, pasajdan çıkmayabiliriz, (Yaşamımın tek anlamı "bir ihtimal daha var, o da ölmek mi dersin") diyor.


Şimdi okyanusların hepsi buharlaştı. Bunu yüzümden anladı. Çırpınan balıklardan anladı. Bu balıkları anımsamış da olabilir.


Ben hayalinle sarhoşluğa razıydım. Bu hafiflik bana iyi geliyordu, diyorum. Mutlaka her şeyi yakıp yıkmak zorunda mıyız, diyor ki aslında balıklara, okyanuslara falan bir şey olduğu yokmuş, her şey yerli yerindeymiş. Yakında hem kendi yüzünden, hem kelimelerden, üstelik seslerden de kurtulacakmış.


Huri, karanlığına dönüyor. Yüzünü ne kadar çok özlediğimi bir kez daha anlıyorum.