Başlamadan önce ufak bir not: Yazı içerisinde yer yer kitaptan alıntılar bulunmaktadır. Spoiler yememek için kitabı okuduktan sonra yazıya göz atabilirsiniz.


Giriş

Yusuf Atılgan, 1950 -1980 yılları arasında özellikle “Aylak Adam” ve bir nevi devamı niteliğinde gösterilen “Anayurt Oteli” romanları ile edebiyat dünyasında tanınmıştır. Aylak Adam romanı, Türk edebiyatında modern romanın ilk örneğini sunmuş ve birçok kişiye ilham kaynağı olmuştur. Ancak, dönemindeki diğer romanlardan farklı olması nedeniyle tam anlamıyla anlaşılamamıştır. Yusuf Atılgan, Türk romanına yeni bir soluk getirerek edebiyat dünyasında önemli bir iz bırakmıştır.

Aylak Adam romanı, Yusuf Atılgan'ın ilk eseridir ve 1958 Yunus Nadi Roman Yarışması'nda ikincilik ödülünü kazanmıştır. Ancak, roman birçok edebiyatçı tarafından eleştirilmiş ve Behçet Necatigil ile Orhan Kemal arasında sert tartışmalara neden olmuştur. Atılgan, döneminin normlarına meydan okuyarak Türk romanına yeni bir tipi dahil etmiştir.

Roman, dört bölümden oluşmaktadır ve bölümlerin isimleri mevsimlerle ilişkilendirilmiştir (Kış, İlkyaz, Yaz, Güz). Anlatım ise zaman zaman birinci kişi, zaman zaman üçüncü şahıs bakış açısıyla gerçekleşir. Romanın ana karakteri Bay C., bir mirasyedidir. Ancak, tipik bir mirasyedi olmaktan ziyade, parayı sevmeyen, babasından kalan mirasla geçimini sağlayan bir anti kahramandır. Bay C., toplumsal normlara ve yasaklara başkaldıran, kalabalıklardan uzak duran bir karakterdir.

Kent, romanın olaylarının geçtiği ana mekan konumundadır. Kentin bu rolü, yazıldığı dönemdeki kentleşme ve yalnızlaşma unsurlarıyla bağlantılıdır. Bay C., evinden ziyade sokaklarda, caddelerde dolaşan bir tip olarak karşımıza çıkar. Parasal sıkıntı çekmeyen, ideali olmayan Bay C., sokaklarda kendisine saplantı haline getirdiği bir kadını arar.


Yabancılaşma

Bay C'nin sosyal bir kişiliğe sahip olduğunu düşündüğümüzde, aslında ilişkilerinde ve iletişim konusunda zorluklar yaşadığını gözlemliyoruz. "Gerçek iletişim adına her atılımı, insanlarla arasına bir duvar daha örmesiyle neticelenmiştir ki bunu bir çeşit ‘yabancılaşma’ edimi olarak tanımlamak doğru olacaktır" (Kurt, 2021, 110). Bay C, kalabalıklardan kaçınmamakla birlikte, kalabalıktan uzak durmayı tercih eder. Onun dünyasında insanlar ikiye ayrılmıştır: kendi gibi olanlar ve ötekiler. Ötekilere benzemeyen, kendi gibi düşünen ve içinde var olabileceği bir dünya kurma arayışında olan Bay C, zamanla hayatına giren insanların ötekiler kategorisine dahil olduğunu fark eder.

Yabancılaşmanın bir diğer kaynağı da Bay C'nin çocukluğundan kaynaklanmaktadır. Babası, ötekiler kategorisinde yer alır ve C'nin küçükken yaşadığı travma nedeniyle bu kategoriye dahil edilmiştir. C, babasıyla olan ilişkisinde bu yabancılaşmayı hisseder ve bu duygusal kopukluk onun ilişkilerini etkiler.

Dönemin toplumsal ve siyasi arka planı da Bay C'nin yabancılaşmasını etkileyen bir diğer faktördür. Yusuf Atılgan, romanını 1960 darbesinden kısa bir süre önce yazmıştır. Bu dönemdeki kontrolsüz kentleşme ve siyasal kutuplaşma, yazarı ve karakteri etkilemiştir. Atılgan, köyüne çekilmiş ve çiftçilikle uğraşmış, ancak yine de yalnızdır. Bay C. gibi, Atılgan da toplumdan kopmuş, ancak yaşamaya devam etmiştir. Bay C'nin geçim sıkıntısı çekmeyen ve parasını umursamayan bir karakter oluşu, Atılgan'ın kendi hayatından izler taşır. Bu durum, yazarın yaşadığı zorlukları ve Bay C'nin yabancılaşmasını derinleştiren etkenlerden biridir.

Bay C., toplumdan ve kentten uzak dururken, hâlâ yaşamaya devam etmesinin sebebi umudunu kaybetmemesidir. Kenti bir hapishane olarak gören Bay C., aradığı kadını bulduğunda, onunla kurduğu dünyada özgürlüğe kavuşma hayalini kurar. Yabancılaşma teması, Bay C'nin içsel dünyasını ve çevresiyle kurduğu ilişkileri anlamamıza derinlik katmaktadır.


Aylak tipi

           Romanın en ilgi çekici özelliği aylaklıktır. C. karakteri Türk romanında aylaklık tipinde kırılma noktalarından biridir. C’nin doğru düzgün bir ismi bile bulunmamaktadır. Kalabalıkların içinde kalabalıktan uzak durarak gezen Bay C. yalnızdır. Dostları, yakınları ile beraberken bile bu yalnızlığı gözler önündedir. Evinden çok dışarlarda olmayı, aylaklık etmeyi seven Bay C. evine sadece uyumak için gitmektedir. Hasta olup evinde kaldığında huzursuzlanır, bir an önce iyileşip dışarıya çıkmak ister ya da yazmaya karar verip de yazmaya başladıktan bir süre sonra bu işi de bırakır ve tekrar sokaklarda, caddelere en iyi bildiği işi yapmaya döner. Kendisine maddi bir getirisi olmayan işler edinir ve bunlardan çabucak vazgeçer. İş konusunda olduğu gibi ilişkilerinde de durum böyledir. Ayşe’den de Güler’den de çabucak vazgeçer. Bay C. öyle başı boş züppe bir tip değildir. Entelektüel bir kişiliktir. Roman içerisinde ressamların olduğu atölyeye gidip modellik dahi yapar. Sinemaya gitmeye, okumaya hatta ara ara okuduklarından notlar çıkarıp bunları yazmaya meraklı bir kişidir. Aylak olan Bay C. çalışmaya olduğu gibi topluma, toplumun içindeki normlara bağlanmaya, yasaklara karşıdır. Çoğu zaman bu yasakları çiğnediğini yahut umursadığını bunları yaparken de eleştirdiğini görmekteyiz. 

           Sokaklarda arayış içindedir. Şehri, sokakları, insanları hep farklı görür, düşünceleri hep farklıdır. Hem meraklı hem de merak uyandıran bir tiptir. C., başıboş gezen bir aylak değildir. Aksine aylak aylak dolaşırken gözlemler yapar. Romanın ilk başlangıç kısımlarında gerek garson, gerek dilenciyi gözlemlemesinden bu sonuca varmak mümkündür. Bu durum sadece romanın başlarında değil ilerleyen birçok kısımda mevcuttur. Gördüğü ve çevresinde yer alan insanları gözlemler, inceler ve düşünür. Sinemadayken yanındaki koltuğun boş olup olmadığını soran kadını incelediği gibi ressam arkadaşlarını da inceler. Sinemadan çıkınca da sinemada olmayan sokaktaki insanlara bakarak onları tarif eder. Durağa doğru yürürken kendince “Bunları kurtarmanın yolunu biliyorum. Kocaman sinemalar yapmalı. Bir gün dünyada yaşayanların tümünü sokmalı bunlara. Sokağa hep birden çıksınlar...” ( Aylak Adam s.18). 


Kaçış ve Arayış

Aylak Adam romanında Bay C. karakteri aylak bir şekilde sürekli dışardadır. Hiçbir amacı yokmuş gibi gözükse dahi aslında hep bir kaçış/arayış halindedir. Arayışı yeni bir dünya kurmak istediği, gerçek sevgiyi bulmayı umduğu tek bir kadındır. Bunu yaparken de toplumdan, kalabalıklardan kaçmakta ve uzak durmaktadır. C., toplumun normları karşısında daima kaçmak istemektedir. Kalabalıktan uzak durarak yaşamını sürdüren C. aynı zamanda toplumu eleştirmektedir. Çoğu yerde topluma toplumsal normlara karşı bir başkaldırı gösterir. Harbiye yakınlarından geçerken tanımadığı kızı öper, sokakta herkesin ortasında kim ne tepki verir diye düşünmeden güler, zengin ve şık giyimli olmasına rağmen simidini ısırarak yer. Tüm bu davranışları bir başkaldırı niteliğindedir. Bu toplumdan ve toplumun normlarından kaçmak isteyen C, kendilerine ait iki kişiden oluşacak bir dünya yaratmak için gerçek sevgiyi bulacağı kadını arayışa koyulmuştur...

Bay C'nin sokaklarda dolaşırken gözlemler yapma tutkusu, onun sadece aylak olmadığını, aynı zamanda çevresini anlama ve sorgulama isteği taşıdığını gösterir. Mesela, sinemada yanındaki koltuğun boş olup olmadığını sorması, onun insanlar arasındaki ilişkileri ve yalnızlığı derinlemesine düşünmesini sağlar. Ayrıca, ressam arkadaşlarını incelediği atölyede, sadece fiziksel özelliklerine değil, iç dünyalarına dair de gözlemler yapar. Bu gözlemler, Bay C'nin sadece dış dünyaya değil, aynı zamanda insanların karmaşık iç dünyalarına da duyduğu merakı yansıtır. Kendi dünyasını kurma arayışı, onun sadece toplumun normlarına karşı değil, aynı zamanda insanların sıradan ve alışılmış olanına karşı olan başkaldırısını da belirtir. Özgün düşünceleri ve toplumsal normlara meydan okuyan tavırlarıyla, Bay C. edebiyat dünyasında aylaklık tipini derinlemesine işleyen bir karakter olarak öne çıkar.


Aşk, sevgi ve sevgisizlik

Roman boyunca gerçek sevgiyi arayan Bay C. bu sevgiyi bir kadında bulacağını düşünmektedir. Küçük yaşlarda annesini kaybedince yeterli sevgiyi annesinden görememiş annesinin yerine koyduğu teyzesini babası ile uygunsuz yakalayınca sevgiden tamamen kopma noktasına gelmiştir. Bunun sebebi teyzesinin kendi tarafında olduğunu sanmasından kaynaklanmaktadır. Babası ile gördüğü zaman babasının tarafına da geçebileceğini görmesi onu hayal kırıklığına uğratır. Kendisine benzemeyen kendisi gibi olmayan, toplumsal normlara bağlı herkes C. için öteki konumundadır. Roman içerisinde ilişki yaşadığı sevgililerinde ilişki hep bir farklılık sayesinde başlar. Ayşe ile sevgiliyken onu aradığı kişi olduğunu sandığında Ayşe’nin onu C’nin tabiriyle eli paketlilerden yapmak istemesi aradığı kişinin Ayşe olmadığının göstergesi konumundadır. Zira C., eli paketlilerden olmak istemez. Gülerle de pek fazla sürmez ilişkileri ve o da C. için öteki konumundadır. Roman içerisinde B. olarak anlatılan ve düşünceleri biraz olsun C’yi andıran karakterle tanışma imkanını maalesef her seferinde kaçırır. Bakışları sürekli farklı yerlerdedir ve ne zaman B. ile yakın olsalar onu göremez. Romanın sonlarına doğru onu gördüğünde ise arkasından koşar ama yetişemez. Konuşmasının hatta arayışının anlamsız olduğunun farkına varır. Roman içerisinde bir de şaşı kadın vardır. Romanda şaşı kadına teyzesinin başını okşattığı gibi başını okşattığı, onu teyzesinin yerine koyduğu kısımda bizlere teyzesine de benzeyen bir sevgiliyi, kadını aradığını düşündürtmektedir. Zira roman içerisinde şaşı kadın karmaşık yollardan C’ye teyzesini anımsatmaktadır. 


Açılması Gerektiğini Düşündüğüm Ek Bir Başlık Olarak "Flaneur"

Flâneur, genellikle şehirde serbestçe dolaşan, çevresini dikkatlice gözlemleyen ve şehir yaşamının karmaşıklığını anlamaya çalışan bir figürdür. Bay C, bu flâneur karakterini taşıyan önemli bir edebi figürdür. Şehirde dolaşırken, onun gözleriyle şehir yaşamını anlamak, sadece fiziksel çevresini değil aynı zamanda insanların sosyal etkileşimlerini de anlamak mümkündür.

Özellikle romanın başlarında, Bay C'nin garsonla, dilenciyle yaptığı gözlemler, onun sadece fiziksel mekanları değil, insanların davranışlarını ve ilişkilerini de anlamaya çalıştığını gösterir. Sinemaya gitmek, ressam arkadaşlarının atölyesine uğramak gibi aktiviteleri, flaneur karakterini daha da güçlendiren unsurlardır. Bu, onun sadece şehirde dolaşmakla kalmayıp aynı zamanda şehrin sosyal dokusunu anlamak için de çaba sarf ettiğini gösterir.

Flaneur olma özelliği, Bay C'nin yalnızlık temasıyla da bağlantılıdır. Şehirde dolaşarak kendisini ifade etmeye çalışan Bay C, aynı zamanda toplumun içinde yabancılaşan bir figürdür. Bu durum, onun flaneur karakterini daha da vurgular.

Flaneur olma özelliği, ayrıca Bay C'nin kaçış ve arayış temasıyla da iç içe geçmiştir. Şehirde dolaşmak, onun kaçışını temsil ederken, aynı zamanda kendisini anlamaya çalıştığı bir arayışın parçasıdır. Belki de bu şehirdeki insanlar arasında kendisine benzeyen birini bulma arayışıdır.

Bu şekilde, Bay C'nin flâneur özellikleri, sadece fiziksel dolaşma eylemiyle sınırlı olmayıp, aynı zamanda şehir yaşamının içsel derinliklerini keşfetme çabasıyla da bağlantılıdır.


Sonuç

Kapitalizmin hüküm sürdüğü, kentleşmenin yaygınlaştığı ve siyasi özgürlüklerin kısıtlandığı dönemin izlerini taşıyan "Aylak Adam" romanı, sadece Bay C'nin hayatındaki bunalımları değil aynı zamanda toplumsal bir eleştiri ve yabancılaşma temsili olarak da önem taşır. C'nin normlara, toplumsal değerlere karşı durması, aslında modernleşme sürecinin bireyleri nasıl yabancılaştırdığını ve getirdiği zararları anlatmaktadır. Geçim sıkıntısı yaşamayan bir bireyin, umutlarına, arayışlarına rağmen başarısızlıkla sonuçlanması, modern toplumun insanlar üzerindeki etkilerini derinlemesine gösterir.

Yusuf Atılgan'ın Bay C. karakteri aracılığıyla Türk romanına kattığı yeni soluk, hem övgü hem de eleştirilere maruz kalmıştır. C'nin ruhsal zorlukları, çocukluk travmalarının yanı sıra modern toplumun getirdiği iletişimsizlikle de beslenir. Devrin sorunlarıyla harmanlanan bu durum, yazarın eserini öne çıkaran bir yabancılaşma hikayesine dönüşmüştür.

Aylak Adam, kendi içsel dünyasında kaybolan bir karakterin, modern toplumun yabancılaştırıcı etkileriyle nasıl başa çıkmaya çalıştığını dramatik bir şekilde işler. Bu bağlamda, roman sadece bireyin değil, aynı zamanda toplumun ruh halinin de bir yansımasıdır.


Son Bir Söz

çağın aylak adamı olarak hissediyorsanız

flaneur figürü işlemişse iliklerinize

yabancılaşmanın zirvesindeyseniz

kaçış ve arayış içindeyseniz

sorgulamanın elden düştüğü bu devirde

düşüncelerden kurtulamıyorsanız

işinizi gücünüzü bitirip

vakit ayırıp

Aylak Adam'ı sakin bir kafayla okumanızı tavsiye ederim.