Sevdiğin zaman sevileceğini zannetmek ve sevildiğin zaman sevebileceğini düşünmek. Bu iki farklı uç gerçekten farklı mı biraz bakalım istedim. İstedim madam. Sevmelerim ve sevmeyi denemelerim oldu. Sevdiğimde sevmemezlik etmeden seviyordum. Üstelik hiç küsmüyordum. Ben galiba sevince küsemeyenlerdendim. Sevince bırakamayanlardan olduğum sahneler de oldu ama bunlar başka bir zamanın konusu olsun ya da olmasın, sevince bırakmalar olmasın. Seven de sevilen de hep orada olsun.

Sevmeye çabalarken ise sevecek bir şeyler bulmanın çeşitli yollarını aradım. Sonuçta sevebiliyor olsam da neyi sevdiğimi ve kim olarak sevdiğimi bir yerden sonra kaybediyordum ve kayboluyordum. Ahmet Kaya’nın da aklına hep sonradan geliyor olması biraz rahatlatıcı gibi madam, ne dersin?

Seninle sıcak bir şarap eşliğinde dertleşebileceğimi hissetmiş olmayalım madam. Ben bilmediysem yollar, yollar bilmediyse de ayaklar bunu bilmiş olmalı. Kendime verdiğim zararın kendime fayda sağlayacağını kim bilebilirdi? Belki yetişkinler, belki görmüşler, okumuşlar ya da çok gezmiş gezginler? Belki de sadece aynı yoldan geçmişler.

Aklıma bir şey takıldı madam, ben bütün güzellikleri tek başıma deneyimlemek istiyor olabilir miyim? Biliyorum her şey değişebilir ve korkmuyorum da, artık korkutmuyorum kendimi. Evet her şey, her şey olabilir. Sen de korkma ve cevap ver bana. Ben yanlış olanı mı yalnız bir şekilde deneyimlemek istiyorum, yoksa doğruyu mu? Güzel olan benim için yanlış mı, hatalı mı? Sadece sorular var aklımda madam.

Ben galiba içimdeki kız çocuğunun görülmemiş ve duyulmamış olması gerçeğinin üstünü örtemiyorum. O bir şekilde çıkıyor ortaya, ben de görüyorum ve dinliyorum onu. Ona baktıkça dünyadaki görülmemiş ve duyulmamış tüm kız çocuklarına kayıyor gözlerim ve tüm erkeklere düşman kesilirken buluyorum kendimi. Bu düzenin böyle olmasının tek suçlusu onlarmış gibi suçu onlara atıyorum. Üstelik onlar da herkes gibi sadece sevgi bekliyorken.

Bak işte diyor hayat, hatalar anlamanı sağladı, karanlığın aydınlığın oldu. Peki beni aydınlığın korkutması neden? Ben hep biraz kokak oldum madam, belki birazdan fazla. Sevmekten korktum, sevilmekten korktum. Seversem üzülürüm, sevilirsem üzerim sandım. Annem de böyle sanmış olabilir madam. Sence korku anneden kıza mı geçiyordur? Peki ya sevgi?

Gördüğün üzere zihnim karışık ve gördüğüm kadarıyla da bu yaşamda bu gayet normal. O yüzden pek bir şeyi dert etmiyorum artık. Birkaç şey hariç. Onları da dinlersin değil mi madam? Aylaklığın sağolsun.

Hatalarım geliyor ilk olarak aklıma, yanlış yapmış olmam ve yanlış yapabilmeme sebep olmuş olan tüm durumlar. Bazı gerçeklerden sorumluluk almadan sıyrılmaya çalışmamı da görüyorsundur şu an. Ee buradan bakınca da üstünü örttüğüm, fark etmediğim, farketmek istemediğim taraflar çıkıyor karşımıza. Mesela görülme arzusu ve görülüyor olmaktan duyduğum rahatsızlık. Farklı olmadığımı fark etmem ya da aynı olmadığım ihtimali.

Karanlık taraflarıma ışık tutmaya çalışırken ışığın yetersiz kalabilecek olması, karanlığın fazla karanlık olması. Devamına ise elimdeki ışığı çoğaltmak için başka elleri tutamazsam korkusu geliyor. Bu korkuya rağmen var olan gerçekler de var; tuttuğum bazı elleri bırakmış olmam ya da bazı ellerin elimi bırakmış olmaları gibi. Elimi bırakana bir daha güvenemeyecek olmam, elini bıraktıklarımın yüzüne bakamayacak olmam. Sevdiklerimi üzmüş ve üzebilecek olmam gibi bazı gündelik dertler işte madam.

Ben beni tanıdığımdan beri içimde hüzüne, öfkeye ve çatışmalara sahibim. Bu da değişebilir madam. Tüm bunlara rağmen yaşamın güzel taraflarına ve bu güzeli benim için doğru yapmaya tutunuyorum. Tu tu nu yorum.