O çirkin ses karanlığın içinde bir kez daha yankılandı: “Bu sefer de olmayacak!”. Ardından iğrenç kahkahası odayı doldurdu. “Kapa çeneni Allah’ın cezası, kapa!” dedi Asiye, “Uyumak istiyorum artık…”

Tarık heyecanla bilgisayarın başına oturdu. Bir süredir çok güzel bir kızla bir sohbet odasında konuşuyorlardı. “Bebek gibi” diye gözleri parlayarak anlatıyordu çevresine. O kadar güzel sohbeti vardı ki Tarık onunla konuşmadığı zamanlarda onu düşünmekten kendini alamıyordu.

Eski eşinden yeni boşanmıştı. Evli kaldığı iki yıl boyunca kavgadan başka bir şeyle geçmemişti günleri. Ve sonunda iki ay önce boşanmayı, onun tabiriyle “kurtulmayı” başarmıştı. 35 yaşında ve çevresinin sıklıkla dile getirdiği üzere yakışıklı bir adamdı. Bir şirkette iyi bir pozisyonda çalışıyordu. Fakat içindeki boşluğu kapatmak için yeterli şeylere sahip değildi. Bir arkadaşının tavsiyesi ile bu sohbet odasında hesap açmıştı. Birkaç olumsuz deneyimden sonra ise Asiye ile sohbet etmeye başlamıştı. Ve bu sohbetler gün geçtikçe ona çok daha iyi gelmeye başlamıştı. İşte şimdi yine onu dünyadan koparacak bu sohbetin içindeydi. Bir süre konuştular ve Tarık yine o cümleyi kurdu:

-Ne zaman gözlerinin içine canlı canlı bakacağım? Artık ellerini tutmak, sana sarılmak, sana dokunmak istiyorum.

-Bunu ben de çok istiyorum, dedi Asiye sesindeki kararsızlığı bastırmaya çalışarak.

-O zaman lütfen artık buluşalım. Bak ne diyeceğim? Bu hafta sonu senin yaşadığın şehirde güzel bir müzik festivali var. Geleyim ve birlikte eğlenelim, ne dersin?

-Tamam, dedi Asiye.

-Tamam mı? Sahi mi? Yine kabul etmeyeceksin sanıyordum. Şaşırdım doğrusu.

-Ben de artık daha çok mutlu olmak istiyorum, dedi Asiye. Bana gelirsin, birlikte kalırız.

-Aman Allah’ım neler duyuyorum deyip gülümsedi Tarık. Sohbetler sırasında Asiye’nin yalnız yaşadığını öğrenmişti. Bu fikir kulağa epey iyi geliyordu.

Bu güzel sohbeti Tarık’ın telefonunun zil sesi kesti.

-Ahh, kahretsin, iş ile ilgili bir telefon.

-Konuş istersen, ben de uyuyacağım zaten artık.

-Tamam canım, hafta sonu içim haberleşiriz, şimdiden çok heyecanlıyım.

-Ben de, dedi Asiye…

Sohbeti sonlandırdıktan sonra gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı Asiye. Fakat bir ıslık sesi ile irkildi. Ardından yine o iğrenç kahkaha. Yıllardır duymaktan tiksindiği o ses…

-Hahahahaha, hüsrana uğramanı zevkle izleyeceğim aptal!

-Kapa çeneni !

-Her seferinde aynı hayal kırıklığını yaşayacağını bile bile denemeye devam ediyorsun. Olmayacak, kabul et artık.

-Bu sefer farklı. Tarık beni olduğum gibi kabul edecek. O beni gerçekten seviyor.

-Göreceğiz, dedi korkunç fısıltı.

Tarık o gün heyecanla bavulunu hazırladı. Akşam uçağa binecek, bir saat sonra da aşık olduğu kadının kollarında olacaktı. Bunun hayali ile uykuya daldı.

Asiye o gün heyecanla dakikaları saydı duvardaki anneannesinden kalma guguklu saate bakarak. Her seferinde olduğu gibi korktuğunun başına gelmesi ihtimaline karşı hazırlıklarını yaptı. Eğer her şey ters giderse bu beşinci olacaktı.

Saat tam 21.03’te zil çaldı. Asiye her zaman olduğu gibi siyah, uzun ve bol bir elbise giymiş, beline kadar uzun saçları omuzlarının üzerine dökülmüştü. Kapıyı açtı. Tarık elinde bavulu ve bir çiçek buketi ile karşısındaydı.

-Hoş geldin, dedi.

-Hoş bulduk dedi Tarık buketi ona uzatırken. İçeri girdi. Sarılmak için Asiye’ye doğru hamle yapmıştı ki Asiye hemen geri adım attı. Tarık şaşırdı ama belki de aceleci davrandığını düşünerek üzerinde durmadı. Fakat içini bir huzursuzluk kapladı. Evin içini dolduran loş ışık huzursuzluğunu arttırdı.

İçeri geçtiklerinde Asiye’nin güzel bir masa hazırladığını gördü. Kırmızı şarap ve peynir, mumlar, çiçekler… Tarık bu loş ortamın romantizm için olduğunu düşünemediği için kendine güldü.

-Hmmm harika görünüyor, dedi.

-Senin için…

-Teşekkür ederim, dedi Tarık gülümseyerek.

Sohbete başladılar kadehlerini yudumlayarak. Tarık arada sırada bir tuhaflık olduğu hissine kapılıyor fakat Asiye ile yüz yüze sohbet etmenin heyecanı ve alkolün etkisiyle bu hissi çabuk kaybediyordu.

-Evin gerçekten şehirden o kadar uzaktaymış ki bulmakta biraz zorlandım açıkçası dedi Tarık. Kendimi bir kuleye kapatılmış Rapunzel’i kurtarmaya gelen prens gibi hissediyorum.

Asiye gülümsedi. Tarık bu acı gülümsemenin ve yaptığı benzetmenin anlamını o an anlamadı. Hiçbir zaman da anlayamayacaktı.

Tarık’ın çakırkeyifliğin ötesine geçtiğini fark edince, yerinden kalktı. Onu elinden tutup kaldırdı. Kulağına “Senin olmak istiyorum” diye fısıldadı. Bu Tarık’ı mest etmişti.

Uzun koridoru geçtiler. Ve Asiye’nin bu özel anlar için kullandığı odaya girdiler. Oda evin diğer yerleri gibi loş bir ışıkla aydınlanıyordu. Asiye, Tarık’ın ellerini hareket ettirmesine izin vermeden onu dudaklarından öpmeye başladı. Her saniyenin onun için çok önemli olduğunu, biraz sonra bu rüyadan uyanacağını biliyor yine de içindeki küçücük umutla, susamışçasına kana kana Tarık’ı öpüyordu. Sonra Tarık’ın gömleğini çıkartmaya başladı. Tarık kendini lunaparktaki hız trenine binmiş ve çılgınca uçuyor gibi hissediyordu. Asiye gözyaşları ile ona dokundu. Vücudunun her bir zerresi titriyor ve bu anın bitmemesi için içten içe yalvarıyordu.

Tarık, Asiye’nin elbisesini çıkartmak için yaklaştığında Asiye “Bekle!” dedi. “Önce O’nu görmen gerek.” Tarık sersemledi. “Neyi?” dedi.

Asiye geriye doğru adım attı. Biraz bekledi, elbisesini yere sıyırdı ve çırılçıplak kaldı. Endişe ile Tarık’a baktı. Tarık dehşetle irkildi. Asiye’nin göbek deliğinin biraz üzerinden sarkan o korkunç şeyin, Asiye’nin karnını yarıp çıkmış gibi görünen bir el parçası olduğunu anladığında nefesinin kesildiğini hissetti.

Asiye tüm ümidini yitirmişti ve artık ne olacağını biliyordu. Tarık orada donup kalmış haldeyken, saçlarını eliyle tek omzuna aldı ve arkasını döndü. Arkasını döner dönmez odayı iğrenç bir kahkaha kapladı. Ve bu kahkahanın sahibi Asiye’nin sağ omzunun hemen arkasında, tıpkı el parçası gibi sırtını delip çıkmış gibi görünen o korkunç yüzdü. Yuvalarından fırlamış gibi kocaman kanlı gözleri vardı. Küçük çirkin burnu, her nefes aldığında, ocakta kaynayan çaydanlıktan çıkan o cılız düdük gibi sesler çıkartıyordu. Kahkahalar atarken, bembeyaz kesilmiş Tarık’ın yüzüne kırmızı tükürükler saçıyor ve kocaman sarı, sivri dişleri mide bulandırıyordu.

Tarık bir an kendine gelmeyi başarıp acı bir çığlık kopardı ve kaçmak için arkasını döndü. Bir adım bile atamadan Asiye saçlarından tuttu ve elindeki bıçakla Tarık’ın gırtlağını kesti. Tarık’ın kanı az önce öpüşürken yansıdıkları aynaya, duvarlara, kapıya sıçradı. Tarık ellerinde hırıltılarla son nefesini verirken Asiye o kollarında, onunla beraber yere yığıldı. Tarık’ın başı şimdi kucağındaydı ve Asiye’nin göz yaşları Tarık’ın kanlı yüzüne akıyordu. “Özür dilerim” dedi Asiye ağlarken. “Özür dilerim.”…

Aradan bir saat geçmişti. “Hadi kalk artık, kalk ve bunu da doğra” dedi sırtındaki iğrenç yüz. “Sana, bu da seni olduğun gibi kabul edip sevecek bir adam olmayacak demiştim.”

Asiye kalktı. Odanın içinde bulunan banyonun kapısını açtı. Tarık’ı boş banyoya sürükledi. Ve hazırda bulunan testere ve bıçaklarla Tarık’ın önce başını gövdesinden ayırdı. Sonra kollarını kesti. Kestiği her iki kolu da ikiye ayırdı. Ardından bacaklarını kesip onları da ikiye ayırdı. Ve son olarak gövdesini ikiye ayırdı. O bunları yaparken sırtındaki, keyifli bir şarkı mırıldanıyordu. Asiye tecrübeli bir kasap gibi ayırdığı vücut parçalarını siyah çöp poşetlerine koydu ve onları bir bir büyük derin dondurucunun bulunduğu mutfağa taşıdı. Derin dondurucunun kapağını açtı. İçerideki daha önce aynı şekilde buluştuğu, onu olduğu gibi kabul etmelerini umduğu ama aynı sonuçla karşılaştığı dört adamın parçalarına baktı boş gözlerle. Sonra da Tarık’ın parçalarını ekleyip kapağı kapattı.

-Hadi şimdi duş al da yatıp uyuyalım, dedi korkunç yüz.

Asiye artık bir çeşit transa girmiş gibiydi. Odaya geri döndü. Kan izleri sıçrayan aynanın karşısına oturdu. Yüzüne baktı. Gözleri vücudundaki çirkinliğe tezat şekilde çok güzel bir maviydi. Sonra saçlarına baktı. Upuzun kullanmaktan nefret ettiği sarı saçlarına… “Haksızlık” diye mırıldandı.

-Hey ! Neler oluyor, ne yapıyorsun? Hadi artık uyuyalım. Yorucu bir akşamdı, dedi korkunç yüz alayla.

Asiye hayatını düşündü sonra. 18 yıllık hayatını… Babasını hiç tanımamıştı. Çünkü o doğduğunda babası onu istemeyerek onu ve annesini terk etmişti. Annesi ise ondan hep nefret etmişti. Adını bile Tanrı’ya isyan olarak Asiye koymuştu. Ona hep lanetli bir şeytan olduğunu söyleyerek onu büyütmüştü. 15 yaşına kadar onu dışarı çıkartmamış, onu bu şehirden uzak eve hapsetmişti. Sonra da daha fazla dayanamayacağını söyleyip terk etmişti. Bütün dünyası bilgisayarıydı. Onunla dünyayı tanımış, öğrenmiş ve öğrendikçe yaşayamadıkları için kendinden nefret etmişti.

İşte şimdi aynanın karşısında bunları düşünüyordu gözlerinden yaşlar süzülerek. Sonra aniden kalktı. Tarık’ın boğazını kestiği bıçağı yerden aldı. Yeniden aynanın karşısına oturdu.

-Hayır ! diye haykırdı korkunç yüz. Bunu yapmayacaksın değil mi? Hayır, sakın !

Asiye önce karnındaki eli kesip attı karnını parçalayarak. Karnından kanlar akarken, sırtını aynaya döndü. Korkunç yüz dehşetle haykırıyordu. Asiye bıçağı rastgele sapladı. Çıldırmış gibi sırtını parçalıyor, korkunç yüzün parçaları etrafa saçılıyordu. Ve Asiye son olarak saçlarından tuttu, tıpkı adamlara yaptığı gibi… Bu kez aynaya sıçrayan onun boğazının kanıydı…

 

 

 

Janet