Satır başına geldiğinde nutku tutuluyor insanın. Hayatta da aynı böyle değil midir zaten? Konuşması gereken zamanda susar insan ama iş kafasını yastığa koymaya geldiğinde bu sefer de kafasındaki o sesi susturamaz. Başlarda duymazdan gelirsin ama kararlıdır. “Dinleyeceksin!” der, “Dinleyeceksin!”. Tabii ne kadar karşı koyarsan koy, nafiledir; sonunda o sesin insafına bırakırsın kendini ve bu teslimiyete yatakta dönüp durmalarından başkası eşlik etmez. O söyler sen dinlersin, yer yer sineye çekersin, buna rağmen durmaz iyice basar damarına, vurur bütün gerçekleri yüzüne. Senin canın sıkıldıkça daha da sertleştirirüslubunu, artık sesini çıkarmanın vakti gelmiştir, cevap vermek için kafanı şöyle bir kaldırırsın. O da ne? Karşında bir ayna, sesin kaynağı tam karşında. Tam kendini savunacak, bahaneler üretecek hatta “Eeeeh yeter be!” diyeceğin vakit gelmişken reva mıdır insana bu? Başından beri diş bilediğimiz sesin sahibi meğer kendimizmişiz, ne acı bir gerçek değil mi? Evet maalesef, acı olduğu kadar da gerçek. Kabul edelim, bu durumun temelinde yatan ve bize ızdırap çektiren şey aslında sadece bize ayna tutuluyor olması. Buna katlanamıyoruz. Söz konusu başkalarıysa kaçılabilecek, insanın kendini kandırabileceği o kadar çatlak var ki gerçekleri onlardan duymak bizi bu kadar rahatsız etmiyor.


Gelin biz suçu şahıslara,nesnelere yüklemeyi bırakıp kabullenelim çünkü hayatımızdaki en ufak şeyin sorumlusu bizden başkası değil. O ses 'benim', o ses 'sensin', o ses 'biziz'…O ses hala bir şeylerin cevabını aradığımızın kanıtı. Aslolan o sesle birlikte yaşayabilmek; o ses, bizim pusulamız. Doğruyla yanlış, iyiyle kötü arasında sizin için hala bir fark var ise sebebini uzakta aramanın pek bir anlamı yok açıkçası; bulduğunuz ilk aynaya bakabilirsiniz, emin olun duyduğunuz ses karşınızdakinden başkasına ait değil. İnsanın doğruluğu da o aynaya tereddütsüz bakabilme süresiyle doğru orantılı. Yani insan olabilmek orantıda bile doğruluğu gerektiriyor. Kulağa zor geldiğinin farkındayım ki zor da olmalı, çünkü yaşam hak edilmeyi gerektirir. Bu zorluğa katlanamayanın da karşısında dik durması gereken şeyler aynalardır, ta ki onlarla barışana dek. Gerisi zaten aynalara kalmış.