Bugün kalbimde iki adam karşılaşıyor. Biri diğerini tanırken diğeri birini tanımıyor. Zihnimse üçüncü kişi olan bana onları tanıdığımı ima ediyor. Biri geçmişe, diğeriyse bugüne sahip ama ben geleceğe sahip değilim. Bu durum herhangi bir yüzleşmeye benziyor fakat hiçbir yanıt verilmezken soru da sorulmuyor. Benim aklıma yalnızca kim olduğum sorusu geliyor. Ancak dilimin üzerine çöken suçlanmış bir ağırlık, bu monoloğun önüne geçiyor. Tutsak olmadığım halde kaçamıyorum. Birinin gözünden yaş ve diğerinin gözünden kan akıyor. İçimde bir yerler istemsiz olarak bastırılmış bir çığlıkla gıdıklanıyor. Kendini bilmez bir kahkaha ile karşılaşmayı beklerken suratım acıyla kasılıyor. Hatıralar zihnime birer tuz kristali gibi serpilse de bir çıkarım yapamıyorum. Bunlar sanki başkasına ait hatıralar. Gördüklerimi adlandıran kelimeler ise okuyamayacağım bir dilde yazılmış. Zaman şüphesiz ki bir yanımsamadan ibaret. Tıpkı diğerleri gibi ve görünenler gibi… Sadece bunu kendime açıklama cesaretinde bulunamıyorum. Kendimden bir yerlerde nefret ediyorum. Parçalanan zamana hakim olamıyorum ve bölündükçe kayboluyorum, bulunamıyorum da… Aslında bulunmak için kaybolmuyorum. Bir araftayım ama aynalar bütünlüğünü benden saklıyor. Öyleyse şu anda neye bakıyorum, hiç bilmiyorum da…