Adın ne diye sordu birden
bilmeden adımı unuttuğumu.
Sahi kimdim ben?
Yeraltında gezen bir örümcek miyim etrafa ağlar saçan?
Yoksa zemini sevmeyen güvercin mi insanlar ile karıncaları bir tutan?
Bulmalıyım adımı, damgalamak için yüz hatlarımı
Ya da mümkün mü bilinmeyen olmak şu yaşayanlar mezarlığında?
Tanınmamak için etten duvarlara toslamadan yürümek imkansız mı?
Gökten yıldız yağarken, tüm mezarların yüzü bulanık
Tavanlara asılmış ruhların kirli ellerinde saçlarım dağınık
Kulaklarımdan sesler akıyor ve annem,
Nefes almanın anlamlı olduğunu bana hatırlatıyor
Karşımda iki sevgili göğe yükseliyor
Varmak için ölüme dökülmeli arkalarından gözyaşları ağıtlar eşliğinde
Topraklar kurumalı ki gelmesin yeniden bahar
Ben gömülmeliyim denizlere
Fakat! Teslim olmak elzem bana öğrenmeden adımı
Kopacaksa eğer kıyamet, dehşete düşürmeden
Öleceksem ne anlamı var tutunmanın düşlere?
Ben hangi kuytuda kaybolmaktayım, hatırlanamadan
Uzatılan elleri tutmuyor olmam kaderden değil, inadımdan
Yüzümü çeviremiyorum ürkek aynalardan
Hiçliğe doğru, bana beni hatırlatan
Çare değil odamdaki rutubet duvarlardan uzaklaşmama
Ellerim daha da kayganlaşıyor zihnim saydamlaştıkça
Şimdi iradem benim bedenimden kopup giden bir akrep gibi
Zaman benim için durmuşken çıkartacağım içimdeki acizliği
Ve haykıracağım aynalara doğru unuttuğum ismimi.