Her zamanki gibi boş, sessiz evin içinde süzülüp duruyordu. Loş koridorun duvarlarına parmak uçlarını sürterek gölgesini takip ediyordu. Gölgesinden ve aynadaki yansımasından başka bir arkadaşı yoktu. Kendi dünyasında olmayan arkadaşlarını hayal ediyor, onlarla oynuyordu. Derken bir gün, aynadaki yansıması ile konuşurken kendi yüzünden farklı bir yüz belirdi. Çocuk önce dehşete kapılıp aynadan uzaklaşsa da yansımadakinin tatlı ve sıcak gülüşü ile mest oldu ve ona yaklaştı. Belki de çok beklediği arkadaşı sonunda gelmişti.


"Korkma, sana zarar vermem." dedi aynadaki yansıma. O da onun yaşlarında bir çocuktu. Çok güzel bir yüzü ve insanın içini ısıtan bir gülüşü vardı.


"Kimsin sen?" diye sordu çocuk ürkek fakat meraklı bir sesle.


"Adım Ayna. Aynaların ruhuyum ben. Onlara hayat veririm ve insanlara görmek istediklerini gösteririm."


Çocuk şaşkınlıklar içinde ona baktı. Dudakları aralanmış, gözleri yuvalarından fırlayacak gibiydi. Demek sonunda ruhlarla konuşabiliyordu! Hayatı boyunca tek istediği şey ruhların ona görünüp ona arkadaş olmasıydı. Ve sonunda dileği gerçekleşmişti! Ondan mutlusu yoktu o anda. Heyecanla aynaya yaklaşıp ona dokundu. Dokunduğu anda parmak uçları karıncalandı. Normalde aynaya dokununca o soğuk camı hissetmekten nefret ediyordu, bu durum içini ürpertirdi hep fakat şu an ayna sıcak gibiydi.


"Benden kimseye bahsetmemelisin. Herkese ruhumu göstermem. Sadece özel insanlar beni görebilir. O yüzden benim varlığım sende sır olarak kalmalı. Yoksa bir daha beni asla göremezsin."


Çocuk korkuyla başını salladı. Kimseye söylemeyeceğine dair yemin etti. O gün, annesinin odasında gizli bir sır peydah olmuştu ve çocuk adeta memleketini koruyan bir asker edasıyla bu sırrı yıllarca korudu.

Ayna ona gerçekten de çok iyi bir arkadaş olmuştu. Üstelik nereye giderse gitsin herhangi bir aynaya bakması yetiyordu onu görebilmesi için. Adını duyar duymaz görünüyordu ayna ona. Hatta annesinden küçük bir ayna bile almıştı onunla sık sık konuşabilmek için. Okula gittiği zaman sınıf arkadaşlarından uzak bir köşede küçük aynası sayesinde konuşabiliyordu onunla. Ayna, o ağladığında ağlıyor, o mutlu olduğunda mutlu oluyordu. Çok sevmişti çocuk bu Ayna denen kişiyi.


Fakat yıllar geçip de çocuk büyüyüp gerçek arkadaşlar edindiğinde aynadan uzaklaşmaya, onu çağırmamaya başlamıştı. Ayna o büyüdükçe garip bir şekilde huysuzlaşmaya başladı. Yerli yersiz öfkeleniyor, ani ve histerik davranıyordu. Çocuk bu yüzden ondan uzaklaşmaya başlamıştı. Üstelik artık gerçek, etten ve kemikten arkadaşları vardı. Ona gerek kalmamıştı. Çocuk büyüyüp erginlendikçe Ayna daha çok öfkeli birine dönüşüyor, hali ile çocuk artık onunla konuşmak istemiyordu. Bir süre onunla hiç konuşmadı, aynaya bakmadı, işlerini aynasız halletmeye çalışıyordu. Ancak bir gün, çocuk o bitmek bilmez yalnızlık hissinin içine tekrardan düştü. Aşık olmuştu fakat bu aşkı karşılıksızdı. Bu durum onu ümitsizliğe sürükledi, dünya üzerinde kimse onu sevmeyecekmiş gibi hissetti. Bu yalnızlığını eski dostu Ayna ile paylaştığında ise kulaklarını histerik bir kahkaha doldurdu.


"Ne bekliyordun ki?! Sen benden başka arkadaşı olmayan, çirkin, zavallı bir çocuksun. Şu haline bir bak! Kim seni niye sevsin ki?!"


Çocuk Ayna'nın hakaretlerine dayanamayıp ona yumruk atarak aynayı kırdı. Fakat bu Ayna'yı durdurmadı. Cebindeki küçük aynadan kahkahaları duyuluyordu. Çocuk onu da kırdı.


"Senden nefret ediyorum pis şeytan! Sen kötü, lanetlenmiş bir ruhsun! İstediğin kadar kahkaha at, asla gerçekten yaşayamayacaksın!"


Çocuğun çığlıkları evde yankılanıyordu. Bağırışlarının üzerine Ayna'nın sesi kesildi, annesi çocuğunun başına koştu. Elleri kan revan içindeki çocuk hıçkırıklarla ağlıyordu.


Bu olayın üzerine çocuk bir daha hiç aynaya bakmadı. Kendi yüzünü unutmak üzereydi. Ve üstüne üstlük, Ayna'nın dedikleri bir bir çıkıyordu. Arkadaşları onu terk etmişti, yine yalnızdı. Yalnızlığında hayata tutunmaya çalışırken Ayna'nın fesat sözleri kulağında yankılanıyordu. Sanki o vücuduna girmiş gibi hissediyordu. Sürekli kulağına bir şeyler fısıldıyor, göğsüne çörekleniyor, onun nefesini tıkıyordu. İşin kötü yanı, Ayna haklıydı. Hiç kimse onu sevmemişti. Yıllar içinde iki kez aşık olmuş, ikisi de onun yüzüne bile bakmamıştı. İnsanlarla arkadaş olmaya çalışıyordu fakat sanki görünmezlik iksiri içmiş gibi, kimse onu dikkate almıyordu. Onu dinleyen, anlayan bir tane bile insan yoktu etrafında. Bu durum Ayna'yı keyiflendiriyor, onun tiz kahkahalarını arttırıyordu. Evet, onu göremiyordu fakat ruhu görünmez bir şekle bürünüp sürekli peşinde geziyordu. Hayatı dayanılmaz bir noktaya gelmişti. Artık insanların yüzünde bile Ayna'nın kararmış yüzünü görür olmuştu. Ayna'nın histerik karakteri ona da bulaşmıştı. Gereksiz çıkışlar, öfke krizleri, taşkınlıklar yapıp duruyordu. Ayna'yı duymamak için sürekli yüksek volümde müzikler dinliyor, bazen durup dururken çığlık atıyordu.


Bir gün, tozlu rafların birinde çocukluğunun fotoğrafını bulduğunda ise bulunduğu yere çöküp içli içli ağlamaya başladı. Ne kadar masum, ne kadar da yalnız bir çocuktu. Resimdeki çocuğa acımayla karışık bir merhamet ve özlem hissetti. O an karar verdi, hayatını zindan eden Ayna'dan kurtulacaktı. O ifriti hayatından atabilmek için elinden ne geliyorsa yapacaktı. Azmetti, araştırdı, soruşturdu ve ruhlarla konuşabilen bir kadının var olduğunu duydu. Apar topar yola koyulup o kadının yanına doğru yol almaya başladı. Bu sırada Ayna onu durdurmak için çığlık çığlığa bağırıyor, kaburgalarının arasındaki boşluğu sıkıp büzüyordu. Fakat tüm bu işkenceler çocuğu yıldırmadı. Ayna susacağına dair sözler verse de dinlemedi ve ruhlarla konuşabilen o kadının yanına vardı. Kadın güler yüzlü, hüzünlü bakışları olan yaşı geçkin biriydi. Kadın onu sıcak kolları ile kucaklayıp çay ikram etti. Neden geldiğini sordu, o da anlattı. Kadın pür dikkat onu dinledi, o ise Ayna'nın susmak bilmeyen gürültüsü içinde sözcükleri toparlayıp zor da olsa anlattı durumu. Kadın anlattıklarına hiç şaşırmadı. Çünkü daha önce birçok kişi onun kapısına bu yüzden dayanmıştı. Çocuk anlatacaklarını bitirdikten sonra derin bir nefes verip çayından bir yudum alıp kuruyan boğazını ıslattı.


"Ne diyorsunuz? Kurtarabilecek misiniz beni bu ifritten?"


Kadının dudakları bilgece bir gülümseme ile gerildi.


"Sen istersen neden olmasın? Senin ondan ne kadar kurtulmak istediğine bağlı."


Kadın oturduğu yerden doğrulup onun yanına gitti ve elini ona uzattı. Çocuk, yüzüne kısa bir süreliğine baktıktan sonra elini kadının tombul ve sıcak avucuna bıraktı. Kadın onu başka bir odaya götürdü. Bu odada kocaman bir boy aynası vardı. Çocuk bunu görünce korku içinde titreyerek kadının kollarını sıkı sıkı tuttu.


"Olmaz! Onunla yüzleşemem! O bir şeytan anlıyor musunuz, şeytan! Lütfen onu benden sessizce alın! O aynaya bakamam ben!"


Çocuk, dehşet içinde kadına yalvarırken kadın onu sakinleştirmeye çalıştı.


"Canım benim, eğer ondan kurtulmak istiyorsan tek yolu bu. Kimsenin derdi acısız bir şekilde çözülmüyor burada. Eğer iyileşmek istiyorsan, ilacının acılığına katlanmak gerek, yoksa ömrün boyunca hasta kalırsın."


Çocuk gözyaşları içinde kaderine boyun eğdi. Kadın haklıydı, onunla yüzleşmeye tahammül etmek zorundaydı.


"Korkma, ben senin yanında olacağım, sana zarar veremez. Hadi, çağır onu."


Ayna, o adını seslenir seslenmez kendisini gösterdi. Çocuk güzeller güzeli Ayna'nın geçirdiği değişimi görünce dehşete düştü. Ayna'nın ipek gibi saçları fırçaya dönüşmüştü. Buğday teni tamamen kararmış, cildinde etler öbek öbek dışarı büyümüştü. Sıcacık bakan kahve gözleri simsiyah birer boşluğa dönüşmüştü. Parmak uçlarından kan gibi zift akıyordu. Vücudu kesik içindeydi. Çocuk her ne kadar onun bu halinden korkmuş olsa da içi parçalanmıştı, nasıl bu hale geldiğini anlamaya çalışıyordu. Eski dostu, güzeller güzeli eski dostu canavara dönüşmüştü.


Ayna, çocuğun yüz ifadesine bakınca, histerik bir kahkaha atmaya başladı. Tiz ve gür kahkahası odayı doldururken çocuk ağlamaya başladı. Kadının kollarına tutunup bırakmaya niyetlendi. Yapamayacağını hissediyordu. Kaldıramayacaktı daha fazla. Belki de ölmeliydi. Ölüp her şeyden kurtulmalıydı. Fakat ölse de Ayna onu bırakmayacak gibiydi, bunun faydasız olduğunu biliyordu. Önce onu öldürmeliydi. Ondan sonsuza kadar kurtulması gerekiyordu.


"Buraya kadar geldin, bunca zahmete katlandın, boşuna mı katlandın? Bu saatten sonra dönmen yazık olur. Hadi, onunla konuşalım."

Kadın, teskin edici tatlı sesi ile onu teşvik ettikten sonra Ayna'ya döndü.


"Kimsin sen? Kendini tanıt!"


Kadının yumuşak sesi biraz sertleşip dominant bir hal almıştı.


"Aynayım ben. Adım Ayna. İnsanların görmek istedikleri şeyi göstermekle mükellefim."


"Neden bu haldesin peki?"


"O beni bu hale getirdi. Ben o nasıl olmamı istiyorsa, öyle oldum. Ne eksik ne fazla."


Çocuk öne atılıp bağırmaya başladı.


"Ben böyle bir şey görmek istemedim! Yalan söyleme!"


Hantal bir şekilde güldü Ayna.

"İstedin. Bakın hanımefendi, benim kardeşlerimi az çok tanıyorsunuzdur. Bizim görevimiz insanlara yansıma olmak. Bedenini görmek isteyen insanlara bedenini, ruhunu görmek isteyen insanlara ruhunu, arkadaşını görmek isteyene arkadaşını gösteririz. Bu çocuk, arkadaşını görmek için çok bekledi; ben de geldim. Onun istediği gibi bir arkadaş oldum. O şimdi tam tersi olduğunu düşünüyor fakat zihnin karanlık taraflarını görmekten aciz. Ben bunu görebiliyorum ve söylüyorum. Benim yaptığım her şey onun isteği üzerine idi. Bunu çok kez ona anlatmak istedim fakat beni dinlemedi. Buraya gelirken bile beni aslında bırakmak istemedi. Çok şükür aynalarla yüzleşti de kendi dilimde konuşabiliyorum."


Çocuk kadına çaresizlik içinde baktıktan sonra bakışlarını odanın içinde anlamsızca gezdirdi.

"Doğru mu söylüyor o? Gerçekleri mi konuşuyor yoksa bu da oyununun bir parçası mı?"


Kadın, onun doğru söylediğine dair mırıltılar bıraktı. Çocuk dehşet içinde yere çöktü. Ağladı... Ağladı... Ağladı. Ayna'ya baktığında ise korkunç bedende kendi yüzünü gördü. Yaralı ve her bir tarafından öbek öbek etler sarkan, kollarından zift gibi simsiyah kanlar akan bedene elini uzattı. O da ona elini uzattı. Birbirlerine dokunduklarında Ayna'nın üzerindeki etler yere döküldü, tenindeki zift buharlaşıp uçtu, kesikler anında kapandı ve Ayna çocuğun kendi yansımasına dönüştü...