İçlerinden biri kadını gördüğünde, kirpiklerinin kara perdesinden korktu. Onun bu ormanın büyülü kötü ruhu olduğunu anladı. İlk söylediği şeyi bundan sonra mütemadiyen yineleyecekti; "senden kurtulmam lazım."

Sonra diğeri geldi. Biraz kirlenmiş gerdanından iğreti duyarak, onun ormanın büyülü kötü ruhu olduğunu anladı. İlk söylediği şeyi bundan sonra mütemadiyen yineleyecekti; "senden temizlenmem lazım."

Sonra diğeri geldi. Çökmüş omuzlarıyla ağır aksak sendelemesine acıyarak baktı. Onun ormanın büyülü kötü ruhu olduğunu anladı. İlk söylediği şeyi bundan sonra mütemadiyen yineleyecekti; "senden uzaklaşmam lazım." Sonra diğeri... Diğeri... Diğeri...


*


- Ormanın büyülü kötü ruhu değilim ben. Ben sizin kirpiklerinizin kara perdesi; yaşamın gözyaşlarıyla sulanmış topraklarında kendime şemsiye tutuyorum. Gözlerimden akan hayat nehri üzerine inşa ettiğim köprülerimdir kirpikleriniz. Bulutlu havalarda güneşi göremeyişinizden bu kara perde. Bulutlar gidecek, güneş yeniden görünecek!

Ormanın büyülü kötü ruhu değilim ben. Ben sizin kirlenmiş gerdanınız; çocuk halime ancak sunabildiğim kirlenme fırsatını şimdilerde tenimde karşılıyorum. Tenimin aklığından akan niyet defterimi karaladı içinde çırpındığınız çamur. Her sayfada bir zafer bir de yenilgi sunuyor bu iğreti sanrılarınız. İğreti olandan uzaklaşmaya çağırmak için duruyor kirlerim ve hala yeni açılacak sayfalarınız olduğunu hatırlatmak için sürüyor çıplak(ak)lığım.

Ormanın büyülü kötü ruhu değilim ben. Ben sizin ağır adımlarınız, dünyayı taşıdığınız sırtınız, uzaklarınız, yakınlarınız... Dünyayı kaldırmayı planlayanların onu asıl yüklediği yere hiç bakmadığı omuzlarınız. Yere yakınlaştığımda, zamanda yürüyen hız ve durağanlık çöküyor üzerime. Hatalarınızım sendelediğimde; umutlarınızım yeniden dimdik olduğunuzda. Heyecanınız, yasınız, coşkunuz, endişenizim.

Ormanın büyülü kötü ruhu değilim ben. Yaşam sunumunu yaparken, uykuda olanlarınızın tohumunu sulamadım. Yine de karşında gördüğün ormanın içinde nice yıllanmış kökler ve nice yeni filizler var. Yapraklarını döken sonbaharı ve mahsullerini sunacak başakların meltemini taşıyan ilkbaharı birlikte sunuyorum sana. İzlediğin ormanda akıyorum. Yaşam benim, ben; aynada gördüğün!