Kimsenin “biri” olmadığı ve benim de herkes olabildiğim bir yerde uyanabileceğim düşüncesi dünden beri beni ele geçirdi. Onlarca insanın tıklım tıklım yürümeye çalıştığı meydanları büyük ve buruk bir sessizlikle yürüyebileceğim bir gün olduğunu görüyorum daha doğmamış güneşin yola çıkma merasiminden. Düşündükçe yataktan çıkma isteğim arttı, ilk önce hayalini kurdum yataktan kalkışımın. Düşündüm sonra biraz, bugün yürüyebilirdim ya da belki sadece bir köşede oturmayı seçerdim. Belki kim olduğumu düşünür belki de tam da bundan kaçardım. Bu sabahın ne getireceğini nereden bilebilirdim? Sorularımın cevaplarını akşam aynı yatağa uzandığımda alacak olduğumu bilmek beni bir huzura doğru sürüklemeye başladı. Aksini düşünmek, cevapsız kalacak soruları yaşayabileceğimi hayal etmek bile istemedim. Yanıtsız kalan tüm sorulardan nefret ederdim. Acıkıp acıkmadığımı düşünmeye başladığım sırada aklımdan bunlar geçiyordu. Bir sorunun daha beynimi işgal etmeye başlamasıyla beraber kendini gösteren panik, midemden gelen yardım çağrısıyla son buldu. Cevaplardan ne kadar hoşlandığımı anlatmaya fırsat bulmuş muydum? Yataktan kalkmaya yeltenirken düşünmeyi durdurmak istedim, yapamadım. Tekrardan cevabını veremeyeceğim soruların bana saldırdığını hissettim. Mesela bugün ölmek ister miydim? Pencereden dışarıya bakmak için hafifçe yataktan uzanmaya çalıştım. Havada biraz güneş biraz da bulut olduğunu görünce bugün ölmek istemediğim cevabını kendime verdim. Öldüğüm gün havada tek bir bulut bile olmamalıydı. Arkamdan ağlayan kimse yoktu gerçi ama ev sahibem ölü bedenimi odadan çıkarırken bir de camın kırık tarafından giren soğuk rüzgârlar sebebiyle huzursuz hissetsin istemedim. Neriman Hanım’ın elleri gözlerimi kapatmak için tenime değdiğinde havanın sıcaklığı bedenimin cansız soğuğuyla savaşsın ve böylece sevgili ev sahibim benim için yalandan gözyaşları dökmek zorunda hissedeceğine yalnız kaldığımız anda ruhu bir huzurla dolsun istedim. Ölen ben olduğum ve bu cesetten çok daha yaşlı olmasına rağmen yaşayan, ciğerleri havayla dolan kişi o olduğu için kendisiyle gurur duyacaktı elbette. Eh, artık bunun da kararı verildiğine göre yataktan tam anlamıyla çıkmaya karar verdim. Bedenimi yatakta doğrultmak için çabalarken güçsüz düşen bedenimin titremelerine karşılık verecek gücü kendimde bulmak için tüm gücümü harcadım. Sonunda sırtımı dikleştirmeyi başardığımda sandalyede asılı duran ve en sevdiğim kıyafetim olan elbiseye baktım. Bu siyah elbise tek kıyafetimdi gerçi ama tek olması “en sevdiğim” dememi engeller miydi ki? Sanırım engellemezdi. Tüm kumaşlar içinde en sevdiğim buydu ne de olsa. Diğerleri benim olsa da olmasa da fark etmezdi sanki. Bir cevap daha bulmuş olmanın gururuyla elbisemi üzerime giyerken önümdeki aynaya bakmamak için elimden geleni yaptıysam da başarılı olamadım. Gözüm bedenime takıldığı anda terlemeye başladım. Yaralar. Hepsini gördüm. Hepsi benim. Neden oradalar? Hayır. Hayır. Hayır. Cevap yok, cevap neden yok? Yere düşüyorum, hayır, bu ses ben değilim. Kim konuşuyor? Bu aynadaki yüz kim? Arkamdaki yüz kimin? Kulağımda çalan ses kimin? Neden ben? Nasıl oldu? Neden yaşamama izin vermediler? Neden öldürdüler beni? O uzun çizgi nereden? Bıçak mıydı o? “Bıçaktı”, “Hayır değildi”, “Kimin bıçağıydı peki?”, “Bıçak değildi ki” Kiminle konuşuyorum? Cevap? Yalvardıkça yalvarasım geliyor bir cevap için. Dayanamıyorum bu boşluğa. Her sabah bu aynanın karşısında ölümümü hatırlıyorum baştan. Dayanamıyorum. Gözlerimi yere çevirdiğimde neden göremiyorum yaralarımı? Neden aynadalar sadece? Yoksa yakmışlar mı bedenimi? Evet, bakın, sırtımda üç tane iz var. Orada sigara söndürdüler ama onlar kimler? Karnımdaki bu uzun çizgi ise dikiş olmalı mutlaka, kırık bir şişeyle kesmiş olmalılar. Sesim neden çıkmıyor? Aynaya bakıyorum yine yavaşça, karşımdaki kişiyi göremiyorum bu sefer. Bomboş. Doğmamış mıydım hiç? Sırtıma vuran güneşle sakinlemeye başlıyorum şimdi. Perdeler aralık, mutlaka bir kuş gelmiştir penceremin önüne. Kuşlara bakmak için bu sefer büyük bir heyecanla perdeleri kaldırıyorum. Güneş, bu sefer tüm sahneye sahip. Gökyüzü hayallerimin artık. Neriman Hanım nerede?
Aynamın Yaraları
Yayınlandı
Ares
2020-10-31T01:23:24+03:00Güzel kalem nerede görsem tanırım
Emirhan Yurdusever
2020-10-31T01:13:26+03:00Çok güzel olmuş Ve size bu yazıyı yazdıran şeyi çok merak ediyorum öğrenmek umuduyla...
Mahsum
2020-10-30T22:31:00+03:00Oluşturduğunuz karakterin iç çekişmesi/konuşması etkileyiciydi. Bu kadar kısa bir sahneye ne de çok şey sığmış, ne kadar çok duygu birikmiş dedim. Etkileyiciydi. Kaleminize sağlık.