Her zamankinden farksız güneş yine perdenin ardına düşüyor, sıcaklığını iyice hissettiriyordu. Bütün gece camın açık olması bir işe yaramamış, odanın cehenneme dönüşüne engel olamamıştı. Sıcaklığın bastırdığı dehşetli susuzlukla ayaklanan Diaval, aralanan göz kapakları arasından saati görür görmez kısa süreli endişeyle kahvaltıyı kaçırdığını düşündü. Düzensizlik içerisinde kurulu düzeniyle savaş alanına dönmüş odasından yine kendi üslubuyla yatağını düzelterek kolayca çıkarken dağınık saçlarını kaşıyarak lavaboya geçiyordu; o esnada babası Hamilton Bey'in "Çabuk ulan, eşek başı mıyız burada!" diye seslendiğini duymuştu. Babasının sesi evin her yerinde yankılanırken Diaval çoktan elini yüzünü kurulamış, kahvaltı masasındaydı. Madam Elizabeth bardağı ısıtıp çay koyduktan sonra Bay Hamilton tekrar o gür sesiyle konuşmaya başladı. "Bu akşam tanrı misafirimiz aşağı derebeylikten Rothschild Bey ve ailesi olacak, hazırlıklara başlayın, güzel bir gece bizi bekliyor." diyerek lafını sürdürürken, Diaval babasının sözünü bitirmesini beklemeden "Ben akşama Notüslere gideceğim," diyerek söze karıştığını fark etti fakat çoktan babası hırlamaya başlamış, sinirden çenesini şişiriyordu. Bu esnada Madam Elizabeth gerginliği fark eder etmez oğlunu odasına yollamakla uğraşırken diğer yandan kocasının omzuna dokunarak onu yatıştırmaya çalışıyordu. Babasının tükürük saçarak ettiği hakaretlerden kurtulmayı başaran ve odada pürdikkat mutfaktaki sesleri dinlemeye çalışan Diaval, babası işe gidene kadar ortalıkta görünmedi. 


Daha otuz beşinde olan ve yıllara meydan okuyan anne Elizabeth bu meydan okumayı vücudunun bütün hatlarıyla bariz bir şekilde başarmıştı. Paris'in önde gelen moda dergilerini hiç kaçırmadan takip eder hatta kendi tarzında kıyafetler tasarlayabilecek yeteneğe sahip ve yeri geldiğinde tanıdığı model arkadaşlarıyla boy ölçüşebilir bir kadındı. Fakat akşam yemeğine gelenlerin kim olduğunu öğrenince eşine ve çocuğuna yüreğindeki nefreti fark ettirmemek için bir hayli uğraş veriyordu çünkü yemeğe gelecek olan misafirler aşağı derebeylikten Rothschild Bey ve onun müstakbel eşi Bayan Salomi'ydi. Bayan Salomi'nin, Gürcistan'ın yokluk içindeki barbar kasabalarından birinde doğmuş olmasına rağmen küçüklüğünden beri neredeyse Fransız asillerinden farksız olan bir meziyetin içinde büyümüş olması, Bayan Elizabeth'in kıskançlık nöbeti geçirmesine yeterli olabiliyor hatta aklına evin hizmetçisi ve on yıla yakın kendileriyle birlikte kalan evin işlerini çekip çeviren Aida'nın yokluğunda bütün işleri kendisinin yapmak zorunda olduğu geliyordu. Salomi denen kendini beğenmiş, sonradan görme kadına hizmet etmek zorunda olduğunu hatırlayınca kendini, canlı canlı parçalayan vahşi bir hayvanın kurbanıymış gibi hissetmekten alıkoyamıyordu. Daha fazla zaman kaybetmeden Diaval'i yanına çağırıp pazardan alması gerekenleri söyledikten sonra bir miktar gümüş para verdi. Parayı alır almaz annesinin söylediklerini daha dinlemeyen Diaval atına binerken aklına Notüs'ü de çağırmak geldi, hem pazar yolunda canı sıkılmazdı hem de sabah erken kalkmanın verdiği uykusuzluktan dolayı sıkıntı çıkmaması için atı arkadaşına sürdürecekti. 


Saat akşam beşe yaklaşıyor, Elizabeth bütün hazırlıklarını tamamlamış, kızgın küllerin üzerinde pişirdiği hindi nar gibi olmuştu. Bu sırada misafirlerin gelmesini beklerken kendi hazırlıklarını yapmaya koyulmuş Diaval ve arkadaşına odasına çıkmalarını söyledi. Evin içinde oluşan kısa süreli sessizliği kapının zili bozmuştu. 

Kapıyı çalan Bay Hamilton elinde torbalarla zar zor görünüyordu. Her zamanki gibi kapıyı eşi açtı, sevecen ve biraz da heyecanlı bir tavırla kocasının elindeki torbalara yardım etti. Kapı yeni kapanmıştı ki kapının önünde asılı duran paslanmaya durmuş kocaman çan yeniden gürültülü bir şekilde yankılandı, bu sefer kapıyı çalan Bay Rotschild ve eşi Salomi Hanım'dı. Yanlarında birkaç pahalı hediyelik eşya getiren Salomi Hanım, akşamın daha ilk saatlerinden Bayan Elizabeth'i alaya almaya ve küstahça aşağılamaya kararlı olduğunu göstermişti. Kapı üzerinde yapılan karşılamanın ardından Bay Hamilton misafirleri de bahane ederek şöminenin önünde hazır bekleyen ihtişamlı masaya davet etti. Misafirlerin ayakta başlattıkları muhabbet kıvılcımı masaya oturur oturmaz alevlenip koyu bir sohbet havası olarak etrafa çöküyor, yapılan sohbetin eğlencesiyle kadehler peşi sıra doldurulup boşaltılıyordu. Bu esnada üst katta duyulmaması imkansız birtakım sesler ara ara masadakilerin kulağına geliyordu fakat kimse eğlenceden oralı dahi olmuyordu. Su gibi geçip gece yarısına kadar süren eğlenme faslı Bayan Elizabeth'in herkesin açılması için kahve yapmaya gitmesiyle bir süreliğine sakinleşmişti. Bu sırada Bay Rotschild ve Salomi Hanım'dan özür dileyerek lavaboya gideceğini bildiren Bay Hamilton yanlarından ayrıldı. Fırsatını bulan, Gürcistan'ın sinsi bir o kadar da görgülü Salomi'si hemen eşine dönerek kısık bir sesle konuşulan konular hakkında alaycı ve kendini beğenmiş sözleri ağzından büyük bir zevkle ortaya saçıyordu. Lavabonun kapısını aralarken daha önce de duyduğunu hatırladığı seslerin Diaval'in odasından geldiğine karar veren Hamilton'un yüzü sert bir tavıra bürünürken dişlerini sıkmaktan çenesi normal halinin iki katı daha büyük görünüyordu. İki adım daha attıktan sonra odanın kapısını kırarcasına sert şekilde açıp içeride oğlu Diaval, Notüs ve papazın oğlunu kart oynarken yakaladığını fark etti, aynı zamanda oda baş döndürücü bir şekilde afyon kokuyordu. Babasını karşısında gören Diaval ve arkadaşları adeta taş kesilmiş ve kimsenin gıkı çıkmıyordu. Konuşmaya dahi fırsat vermeden kapının kenarında niçin dikili durduğu bilinmeyen ahşap vileda sopasını eline alır almaz gözü dönmüş bir şekilde çocuklara saldıran baba, akşamdan beri içtiği kadehlerin haddi hesabı olmadığından kontrolünü kaybetti. 


Baba üçüne birden yetişemediği için papazın oğlu bir fırsatını bulur bulmaz yediği değneğin acısıyla kendini açık camdan dışarıya attı. Attı atmasına ama aldığı değnek darbelerinden bir yandan acıyan kafasını tutuyor bir yandan topallayarak karanlığa karışıyordu. Şimdi işimiz daha kolaylaştı diye alaycı bir kahkaha patlatan baba, çocukların yalvarışlarına aldırış etmeden elindeki sopayı peşi sıra sallıyordu. Aşağı holde baş başa kalan Rotschild ve eşi ilk başta patırtılara aldırış etmese de kulaklarını tırmalayan acı yakarışlara kayıtsız kalamayarak üst kata doğru koştular. Merdivenleri ilk çıkan tıfıl ve neredeyse yine kendi boyu kadar göbeği olan Bay Rothschild odanın önüne geldiğinde sesi çıkmıyor, nefesini dahi kontrol edemiyordu. Yüzüstü yatırdığı çocukların sırtına diziyle bastırırken elindeki sopayı hoyratça savurmaktan çekinmeyen Hamilton, bir anda bukalemunu andıran gözleriyle karşısında belirenin iri göbekli Rothschild Bey'den başkası olmadığını anladı. Kısa süreli şaşkınlığın ardından elindeki sopayı yere bırakır bırakmaz çocukların üzerine bastırdığı dizini kaldırıp, karşısındaki adamla olan boy farkını tekrardan ortaya çıkarttıktan sonra tek kelime etmeden adamın soluklanmasını bekledi. Bu sırada onlara sonradan yetişen Madam Elizabeth ve Salomi Hanım kapının eşiğinden çocukların morarmış kollarını ve yere sıçramış birkaç damla kanı görünce aynı anda çığlık atmaya başladılar. Peşinden Madam Elizabeth'in hıçkıra hıçkıra ağlayışları salonun bütün sessizliğini doldururken onu sakinleştirme görevi yine Salomi Hanım'a düşmüştü; bu sırada nefesini ancak toparlayabilen Rothschild Bey ses tonunu tam ayarlayamasa da lafa "Sen ne yapıyorsun be adam!" diyerek girdi ancak çocukluğundan beri gerek soylu bir ailede yetişmişliği gerek aldığı eğitim ve nezaketi onu tekrar eski soylu tavrı takınarak "Efendim, 18. yy Avrupa'sının göbeğinde yaşıyoruz, nasıl olur da bir baba evladına bu çağda şiddet uygulayabilir?" diyerek sözlerine devam etti. Cevap verebilme cesaretini kendinde bulamayan Bay Hamilton, karşısındaki tıfıl ve bukalemun suratlı adamın söylediklerini dinlemek mecburiyetinde kalmış, Rothschild Bey sözleri arasında aralık bırakmadan "Bayım, bugün Paris'in her yerinde kültür-sanat etkinlikleri verilmekte, yollara taş düzülmekte, tüm dünyanın modada başkenti olmaktayken bütün bunlara -nasıl olur- yüz çevirirsek barbar toplumlardan bizim ne farkımız kalır? Ayrıca ne yaparsa yapsın çocuğunuza uyguladığınız şiddeti eşinize göstermediğiniz ne malum? Bakın efendim, takvimlerin hangi yılı gösterdiğini bilmesem yaşadığımız çağa suç bulurdum fakat bütün suç sizindir. Bunları söylerken büyük babamın bir sözüyle nokta koymak istiyorum: 'Autres temps, autres mœurs.*' Bu söze birlikte şahit olduk bayım, çocuğunuza bu yanlışı yaparsanız aynı davranışı başka bir zamanda o da kendi çocuğuna yapacaktır ve bu yıllar boyunca sürüp gidebilir. Umarım bayım, daha doğrusu umarız, bizden sonraki yıllarda bu kadar basit problemlerle evlatlarımız uğraşmaz. Uğraşacakları konu bilimin ve sanatın şu anki tıkanıklığını aşmasına yardımcı olup daha iyi bir dünya nasıl inşa edebiliriz hakkında olur." diyerek sözlerini bitiren Bay Rothschild, kimsenin suratına bakmadan merdivene doğru ilerledi. 


*Başka zamanlar, başka gelenekler.