Biz hiçbir zaman aynı insan olmadık. Birbirimizin toprağında yetişmedik ve yetişmediğimiz gibi birbirimizin çiçeklerini ezmedik. Benim için yağmurlu bir gün senin için güneşi açtı. Senin yağmurlu günün yalnızca beni sisle kapladı. Zaman mühürlerini bizim için dövdürmedi. Herhangi kudretli bir çekiç bağrımıza inmedi. Günler ne sana beni ne de seni bana getirdi. Yalnızca geçip gitmemize izin verdi. Öyle geçmemize izin verdi ki birimizin bir diğerini fark etmesi güç. Birimiz yeşerirken birimiz soldu. Sonunda yalnızca birimiz anladı. İkimizin sonucu bir değil. Bu anın ötesinde ya sen ya da ben ağladım. Ancak büyümedik ama genişlemedik de. Dar kalıpların arasından birbirimize baktık ve koridorları sessizliğimizle titrettik. Dalgalar yaşam belirtisi olan herhangi bir şeye çarpmadı. Ölü bedenlerimizden hiçbir şeye takılmadan süzülüp geçti. Belli ki anılarımız bir başkasına ait. Sahip olmayı arzuladığımız histeri eksik düşüncülerin hepsi beyhude. Zaman beyhude. Böyle bir anda yaşamanın getirisi nedir ki? Birimiz sormadı bir diğeri ise cevaplamadı. İki tarafta da beklediğimize inandık ama arafı görmedik. Görmediğimiz şeye de yelken açmadık. Sallanmadık ya da savrulmadık. Dikelmedik veya düşmedik. Uyumadık da uyanmadık da... Artık ne adım adını biliyor ne de adın adımı. Yabancılaşmaktan çok öte bilmemezlik bu. Sanıyorum ki bu dediğim şey en zoru. İkimiz de bir başkalaşımın eseriyiz. Sanatçısı var olmayan dogmatik bir bilgiyiz. Buradayız, nihayetinde aynı küredeyiz. Görüyorum ki yollarımız çok farklı. Birimiz toprak yoldayken birimiz taş yoldayız. İkisinin de ucu birbirine değmiyor.


Biz hiçbir zaman aynı insan olmadık. Belli ki bir başkayız.