şehirler büyüyor,
sen küçülüyorsun içimde.
ellerin un ufak oluyor, gözlerin gidiyor.
bir gün tamamen yok olacaksın biliyorum,
ihtimallerin kafamı kurcalamayacak,
seni artık bir sokakta gördüğümde ellerim titremeyecek.
ama o gün bugün değil.
dün seni gördüm sandım,
ellerin beyazlamış, gözlerin hala aynı kahvelikte.
bir gün seni bu şehrin bir sokağında göreceğim, biliyorum.
ama o gün bugün değil.
yani trenler gidiyor, sen kalkıyorsun içimden.
bomboş vagonlarda seninle öpüşebilme ihtimali,
başını omzuma yaslamış uyuyor.
sen hem tüm halinle var olmayı,
hem tüm yoksunluğunla kaybolmayı başarıyorsun.
beni sanki bir köşeye çengelli iğneyle tutturmuşlar,
sen günde beş kere beni terk ediyorsun.
perdelerin temiz, masanın üstünde duran güzel bir yemek.
bana değil biliyorum.
bir gün seninle birer bardak bir şeyler içeceğiz,
o gün bugün değil biliyorum.
sen şimdi başkalarıyla yemekler ye,
gül ve eğlen, sana böylesi yakışır.
bir gün uğruna ağlaman gereken aşkın hangisi olduğunu kavrayacaksın.
şiirler yaz, güzel bir şarap al,
bir peri masalında gibi hisset.
bir gün o ayakkabının kime ait olduğunun bir önemi kalmadığında anlayacaksın.