Gurbet dumanın tütüyor evimin bacasında,
İslerin kavisli yayılımı viran dağlarda
Tırmanmak için kan ter içinde kalırlar.
Yalçın dağın eteğinde bir başına,
Çetin geçen hazan mevsiminden kalma,
Sılanın geçmeyeceği tereddüdüyle
Yapraklarını döker eğik ağaçlar .
Meçhule uzanan diyarları gözlüyor mor menekşeler,
Seni soruyorlar birbirlerine,
Solgun ve kokusuz kaldılar her gün,
Şefkat ve ilgiyi arzuladılar belli ki.
Çekilir dert değil der yollar,
Virajlı, sapma sonu gelmeyen
Özlemin izini sürerken.
Bendim tan vaktinden itibaren
İpi çekerek saçlarının kıvrımına dolayıp
Kokunu içime çekerek uykuya dönmeyi
Ve yeniden seninle hayata başlamayı bekleyen.
Güvercinler de haber iletirken
Kanatları kırık,
Yaralı kaldılar ki göresin.
Uçma prensipleri boyun eğdi hüzne.
Kartallar yüksekten uçup,
Mağrur bakışlar atarlardı güvercinlere,
Konarlardı kayanın dibine.
Sonra hataları, tuzağı oldu,
Kayalarda da takılıp ansızın öldüler.
Geriye onlarda hasretinin fosilleri kaldı,
Asırlardır keşfedilmeyi bekleyen.
Nesilleri tükendi onların,
Benim de yaşlarım teker teker tükendi.
Zaman kavramı yitip gitti bende;
Yaşamın yorgunluğu hüküm sürdü,
Ruhumun doğumunu anlayamadan,
Ölümü bedenimin içine karışmış sanki,
Ben de gurbetin doğduğu yerde birden ölmüşüm.
Kendimi bildim bileli biçare bir köşede
Saatin tik takları ritim tutmuş,
Kimsesiz evimin sıcak odalarında.
Sen de sılanın ikliminde
Memleketin sıcaklığına tutularak
Yanmışsın cayır cayır.
Meğerse ruhlarımızın doğası aynıymış,
Isınmak için çırpınırken
Kavuran hicran rüzgarı savuruyormuş bizi
Anlayamadan göçüp gitmişiz.