Gece savrulurken karanlıkla beraber

Umarsızca ve sessizce

Pencereden bakıyorum, yine dalıyorum geçmişi düşlemeye... Tenime değen rüzgarla daha da dalıyorum derine, gözlerim istemsizce doluyor, ocağın bu tam anlamıyla kış olmayan soğuğunda...

Kalbime iniyor yine, derin bir sancı

Yaprakların bir bir, usul usul düşüş sesleri geliyor kulağıma.

Savruluyor gece, bu sefer çok daha başka...

Yokluğun yine ağır basıyor deli gönlüme. Bir rüzgarla yeni bir anı canlanıyor,

gözlerimin önünde sere serpe

Çocukluğuma dönüyorum o an, gittiğimiz o çok zevk aldığım akşam oturmalarına

Eve dönüş saati geliyor, kalkıyoruz, arabaya binmek için iniyoruz merdivenlerden. Dış kapı önünde, arabaya binmek üzereyken biraz daha laflıyoruz. O sırada tatlı soğuktan ürperiyorum. Arabaya biniyoruz, ilerliyoruz, içimden dua ediyorum daha yavaş gitsin diye. Çünkü ne kadar uzun süre arabada kalırsam yarı uyku düşmüş gözlerim tam anlamıyla yenik düşecek uyku denen merete ya da daha sıkı yumacağım gözlerimi. Bu da daha inandırıcı rol yapacağım anlamına geliyor tabii. Yol bitse de uyumuş gibi yapmak istiyor kalbim, beni hep o şefkat dolu kollarına al, sar ve ben hep orda sığınayım istiyorum, kendimi güvende hissettiğim tek yer orası benim. Yatağıma bırakırken öp istiyorum, hatta hiç bırakma istiyorum. Hep yanı başımda ol istiyorum. O nefesinin sıcaklığını, şefkatini sen bir şey demesen de hissetmek istiyorum. Zaten hep hissederdim ben...

Bir rüzgar daha esiyor, bu sefer üşütüyor. Beni kendime getiriyor. Gerçeklerle yüzleştiriyor. Hiç istemesem de. Hem de hiç.

Hissetmek istiyorum hâlâ bir şeyleri yanı başımda. Hatta görmek. Ama maalesef...


"Tufan Altaş - Ayrılıklar Yordu Bizi" eşliğinde yazıyorum bu yazıyı; düzeltecek çok şey var ama istemiyorum, kafamın içi böyle acı dolu, üzüntü, hasret dolu, karmakarışık...