Elimde şampanya, dünyanın en güzel kızı olduğumu düşleyerek, etrafımda dönerek topuklularımla yürüyorum yoldan. Kimseyi tanımıyorum, kim ne dese gülümseyip geçiyorum. Şerefeleniyoruz!

Birileri güçlükle bir partinin içine çekiyor beni ve kendimi garip kostümlerle, tanımadığım bir güçte buluyorum apansız.

Saçlarımı savuruyorum gökyüzünde tonlarca yıldıza göz kırparak. Bedenim benimle değil, bedenim savruluyor; kollarım, ellerim, parmaklarım, bacaklarım, belim... Hiçbiri benimle değil. Yüzümdeki garip makyaj akıyor. Sigaramdan bir nefes çekip biri beni alsın şuradan diyorum.

Yakamoza doğru bıraksam kendimi... Topukluları çıkarıp, ılık kumu hissedip yakamoza doğru yürüyorum. Karanlık benimle.

Versem kendimi bütün bir yelkenli olup engine / Kansam bir an güzelliğine kuşlar gibi serseri ömrün.

Her zaman düşündüm ama özellikle o zaman fark ettim suyun benim için anlamını.

Özgürlük!

Ellerim özgür. Parmaklarımı o suda hareket ettirirken kendimi dans ederken hayal ettim. Bir dansçı olsaydım dans benim bütüncül gerçeğim olurdu.

Balerin olmayı düşlerdim. Ruhumu bedenimde hissettirmeyi... En başarısız olduğum konu bu. Su, bana yardımcı oluyor.

Koştum, kumlara da koştum çakıllara da koştum. Beni almaya gelen yabancı adamın dudaklarına da koştum. Tadını da aldım. Kahkaha da attım, cilve de yaptım. Yalın ayak yürüdüm de ayaklarım acıdı da.

Topuklularımı alıp partiye geri döndüm. Bir şampanya, bir sigaradan sonra prensesler gibi yürüyerek odama gittim, yatağıma girdim ve "ölmeye yattım."