Ne bir kuşu ne bir ağacı ne bir ışığı ne de bir insanı aradı gözleri. Bu sefer bir işarete gerek duymadan yoluna devam edecekti. Kalabalık caddede yolunu bulmak için hızlandırdı adımlarını. Sokak aralarına girmedi kalabalığın içinde yürümeye devam etti. Daha az insanın olduğu yerlerde daha çok aklı karışıyordu. Kalabalığın olmadığı yerlerde gözü hep evlerin pencerelerine dalıp gidiyordu. Hep bir işaret buluyordu o sokaklarda ve o evlerde. Bunu hep düşünürdü: "Neden az olan şeyler aklımı daha çok karıştırıyor?" Belki bunun cevabını bulmak için yürüyordu. Az şey düşünmeyi kovaladığı bu anda, iki ay önce gittiği mahalledeki kızı hatırladı. Dış görünüşüne dair aklında pek bir şey kalmasa da konuştukları şeyler harfi harfine zihninde duruyordu. (Konuştuğu anlar az olduğu içindir belki de.)Az konuşurdu, az gülerdi, çok uyurdu ve söylediği her şey bir kitaptan alıntı gibi gelirdi. Onu en çok etkileyen diyalog düştü aklına. Yalnız kaldıkları bir anda uzun süren sessizliği bozmak için kız, ona dönüp şunu söylemişti:

-Bu dünyaya ait değil gibisin.

Yere değen bakışlarını oynatma gereği duymadan hissiz bir ses tonuyla karşılık vermişti:

-Hiçbirimiz değiliz.

-Ama olmalıyız. Yaşadığımız sürece bu dünyaya ait olmalıyız. Niye yollardasın sen? Ne arıyorsun bunca zamandır?

-Bilmiyorum, bulunca anlayacağım ne aradığımı.

-Bu dünyaya ait olduğunu hissettirecek şeyi arıyorsun sen. Bulmadan önce bunu anlaman lazım.


Durmuştu. Her anlamıyla durmuştu. Ne bir mimik yapabilmişti ne de bir şey söyleyebilmişti. Kız da bu cümlelerden sonra tekrar sessizliğe gömülmüştü.

 

O kızla az anısı olduğu için pişmanlık duydu. Keşke saatlerce konuşabilseydi onunla. Çünkü o kızın her cümlesi içinde açmayı unuttuğu bir kapıyı hatırlatıyordu. O ne kadar konuşmak isterse istesin kız bir yerden sonra susuyordu. Bu yüzden de onunla istediği kadar bir anısı olamadı. Ne acı şeydi bu; bir insanla az anının olduğunu anlayıp canının yanması. Oysa çok şey öğrenebilirdi o kızdan. Hatta sevebilirdi o kızı, bunu düşündü o an. Biraz daha konuşsaydı kesin aşık olurdum kıza, dedi içinden. İyi ki de konuşmamış; yoksa yola nasıl devam ederdim, dedi sonra. Aklını meşgul eden ikilem arasında dümdüz yolda ilerlemeye devam etti. Bir yol ayrımı çıksa karşısına ne de yakışırdı onu kıskacına alan bu ikilem anına.