Geceler, dar pencereli azap hücreleri… 

Boş odalarda yankılanıyor çığlıklarım.

Soğuk duvarlara sürtüyorum sırtımı,

Bir türlü dinmiyor içimin yangını.

Konuşuyor, ağlıyor, susuyorum…

Susuyorum, susuyorum…

Kimse anlamayacak suskunluğumu biliyorum.

Sükûtun şövalyeleri geçiriyor kılıçtan beni.

Üstüme kapanan demir kapıların sesinde,

Yitiriyorum bütün benliğimi.

Ağır bir yenilginin matemini tutuyorum şimdi.

Tepemde şöylemesine uzanan,

Masmavi bir gök olsa diyorum sonra

Ayağım altında çiğnesem de dimağımı,

Hatırlatmasa bana acı veren hatıraları. 

Gidecek cesaretim olsa, savaşacak dirayetim…

Tutuşturursam yeniden umudun çerağını

Belki bu sefer ben hapsederim karanlıkları.

Bir ses, düşünmek yasak diyor.

Umut intihardır, umut etmek yasak!

Çaresizce düşüyor başım omuzuma.

Hep düşüyor başım omuzuma.

Hep çaresiz bırakılıyorum aslında.

Demir ranzanım kenarına çöküyorum sonra.

Avucumun içini duvarın göğsüne sürüyorum.

Firaklı mı fıkralı bir türkü tutturuyorum.

Gözyaşlarımı mısralarında saklıyorum.

Ben ki prangalanmışım, saadetim bana uzak.

Bak türkülere, türküler öyle mi? 

Türkülere pranga işler mi sevgilim?

Benim bıraktığım yerde, onlar kucaklar seni.

Toprak olsaydım diyorum.

İnsan değil de toprak olsaydım…

Daha az acı duyardım, daha az görürdü gözüm ihaneti.

Fütursuzca söylenmiş sözler yaralamazdı beni, ve belki de

Her sevmemde yıkılmazdım bu kadar.

Benim bağrımda açardı laleler,

Bende kokardı menekşeler, yediverenler…

O zaman işte sana da öğretirdim sevmenin güzelliğini.

Terbiye ederdim serseri yüreğini.

Kâkülüne meylettim de düştüm bu hale.

Allah kimseyi düşürmesin bu hale…