babam biraz dışarıda beklese,
bu hastane kapıları hep benim işim.
her türlüsüne alışırım.
üstümü arayan demir bir alete,
asık yüzlü danışmaya,
gülen, beni kendimden daha çok düşünen bir hemşireye.
babam biraz az üzülse,
ameliyathanelerden girmek daha basit,
bu sefer beşe kadar sayıp uyuyacağım.
dikişlerimin yeri hep ensemde,
tatlı bir rüyaya dalacağım.
yani babam biraz daha az tutsa ellerimi,
sanki daha güçlü duracağım.
bugün son ilacımı aldım diyeceğim,
durakta bir kadına gülümseyeceğim.
babam biraz daha az sinirlense,
yediğim tüm iğneleri unutup
sisteme küfür eden burjuvalığıma döneceğim;
ama olmuyor.
gözlerim hep cenaze evi gibi,
ellerim beton soğukluğunda.
babam bu yüzden hep biraz sayrı,
bu yüzden mütemadiyen endişeli.
elinde hep bir kürekle bekliyor,
benim ayak uçlarımda kazılmaya hazır kahverengi toprak,
o "kazmayayım" diye,
ben de küreği artık bıraksın diye
topyekûn bir savaştayız.
aynı cephede, birbirimize karşı.
babam biraz daha az umursasa,
belki bu şımarıklıklarımı bırakıp
yerini daha olgun bir hastalığa vereceğim.
izotonik bir su damarlarımda dolaşırken,
bu sefer ağlamamaya özen göstereceğim.
babamın gözleri hep parlak,
elleri ateş sıcaklığında.
ben bu yüzden hep biraz sayrıyım,
bu yüzden mütemadiyen ağlamaklı.
ben yanımda bir tabutla bekliyorum,
o ise çerçevede bir fotoğrafımla.
ben artık gideyim diye,
o da "çerçeveden seni çıkarayım" diye,
topyekûn bir savaştayız.
aynı cephede, birbirimize karşı.
Fatih İlan
2021-05-30T20:53:10+03:00Çok güzeldi.