Babam ilginç small talk denemelerinde bulunuyor.


Bazen Alperen Şengün’ün son maçta ne yaptığını soruyor, bazen emekli maaş ücretleri üzerinden ekonomi temelli bir sohbete girişmek istiyor.


Ben, babamın yalnızlığını unutturacak bir oyuncağım. İşin ilginci ikimiz de yalnızız ve birbirimizden de bir o kadar uzağız aslında. Tek farkımız, ben bu gerçeği çok uzun süre önce kabullenmişken babamın hala bir mücadele içinde olması.


“Bir oğlum var benim…” demek istiyor sanki babam, “ve onunla çok iyi anlaşıyoruz.”


İnsan babasıyla ne kadar anlaşabilir? Bence en fazla o kadar anlaşıyoruz.


Ben, tarafsız bir göz ile bakınca oldukça yanlış duran bir evliliğin pek de doğru olmayan bir kararıyım.


Doktorlar, bir an önce ikinci çocuğu yapmak isteyen ailemi uyarmış. Bir çocuk daha yapmaya kalkarsanız sonu iyi olmaz demiş. En azından bana anlatılan bu. Fakat sanırım, ilk çocuklarının doğumundan 8 sene sonra doktorların bu söylediklerini unutmuş ailem. Bu da ortalama bir Türk ailesinin bilime verdiği önemin küçük bir özetidir belki de.


Tanrı beni yeryüzüne göndermeden önce hayatımın bir ön gösterimini yapsaydı, “ben burada iyiyim be!” diyecektim ona büyük ihtimalle. Fakat uzun bir süredir hayattayım ve en az babamın small talk girişimleri kadar kaçmak istiyorum ölümden.