Gözlerimin önünden gitmiyor hasretlik. İçim karanlık, ben daha bir karanlığın içindeyim. Bilmem kaçıncı gün, kaçıncı ay, kaçıncı yıl... Kaç zaman geçti, ben kaçıncı zamandayım. Bilmem kokun ne zaman gitti bu bahardan, ben en çok da kokuna hasretim. Bilmem hangi diyara göçtün sen, ben senden uzak diyarda vatansızım. Bilmem kaç kere dinledim şarkılarını, başka şarkılara yabancıyım. Giderken götürdüğün kalabalığa duymuyorum özlem ama ben burada bir başımayım. Bilmem adından başkasını, baba diyerek seslenmeye hasret ve paramparçayım. Alışmak kalbime, sevgime düşman. Bense bu düşmanla savaştayım. Ben sana virane, sensiz harabeyim. Varlığına hasret yokluğuna bile razıyım. Senden gelen başımın üstüne ama senin olduğun bir rüyaya dahi muhtacım. Kulağımda hep öğretilerini duyar, sesini duymak arsızıyım. Her şey yolunda olsa da bu yolda sensiz aymazım. Yokluğunla palazlanmış hayatımda anılarınla başbaşayım. Geçmiş hasret rüzgarıyla yalasa da yüzümü ben ona sarılmalıyım. En kötü günümüze de bugünden fazla razıyım. Sen benim babam, bilmem kaç senedir yoksun artık ama ben hep senin yanındayım. Irak olmadığın gönlüme demir attın ve ben sana aşık, sana muhtacım. Kapkara bir toprağın içinde ışıklar içinde uyusun diyenlerle kavgalıyım. Sen olduğun en karanlık tarafınla bile büsbütün bir ışıksın. Her günüme şahit, her anımda aslında buradasın. Yoksun ama en çok da sen varsın. Sen en çok tertemiz kalbinle anılacaksın. Bir karış toprağını getirdiğim Gülhane’de sen o koca çınar olacaksın. Gittiğin her şehirde, bastığın her yerde, yüzünü güldürdüğün her çocukla, saçlarını okşadığın her gençte, omzunu sıvazladığın her insanda, duasını aldığın her ihtiyarda sen varolacaksın. Bu ailede anıların ötesinde kalsan da masaya tabağını koymaya hasret duyacağım. Sana her gün kapıyı açamayacağım belki ama sen her günümde evimde olacaksın. Öpmeye doyamadığım ellerini sımsıkı saracağım. Yine de sana hasret olacağım. 


Çok seviyorum seni babacığım. Seni her gün onurlandıracağım ve sen Meloş’unla gurur duyacaksın, yine.