Sevgili baba,


Bu mektubu sana yirmi yaşındayken yazıyorum. Ama şimdi eline geçmeyecek. Hani derler ya, iş işten geçti diye. Öyle bir zaman var. Artık ne yapsan da kâr etmez. Olan olmuş, giden gitmiş, biten bitmiştir. İşte bu mektubumu sana iş işten geçti dediğim zaman vereceğim. Hayatım boyunca bana unutamayacağım acılar yaşattın, yaşatman gereken mutlulukları ise hiç yaşatmadın; mesela saçlarımı hiç okşamadın. İşte ben böyle acılar çekmişken senin de bir payın olsun, sen de acı çek ve pişmanlık duy diye hemen vermeyeceğim. İş işten geçtikten sonra bu mektubu sana kendi ellerimle vereceğim, sonra da okumanı isteyeceğim. Sen okurken karşında dimdik durup senin yıkılışını izleyeceğim ve sonra da ardıma bakmadan kapıyı çarpıp gideceğim.

Sana senelerce içimde yüzlerce şey biriktirdim.

Çocukluğumdan başlayayım.


Mesela 'çocukluk' yazdığım an aklıma kan ve kavun geldi. Diğer insanların aklına böyle şeyler gelmez, ki gelmesin de zaten.


Hatırlıyor musun annemi kavun bittiğiiçinnasıl dövdüğünü,burnu kırılmıştı. Bir tane kavun için annemin burnu kırılmıştı ve sen utanmadan onu dövmeye devam etmiştin. Ben küçücük ellerimle seni durdurmak için araya girmiştim ama sen beni de itmiştin ve bir tokat da bana atmıştın. Çocukluğum denince aklıma bu geliyor baba.


Senin o cani hallerin, etrafa saldırdığın, gözlerinden nefret akan o halin geliyor.


Çocukluk deyince aklıma gözümün kaldığı oyuncaklar,bebekler, eşyalar geliyor.


Ama hiç unutamadığım bir şey var. Ne zaman bir kolye alsam aklıma o gelir.


Çalıştığın bir yer vardı hatırlarsan, bizi de götürüyordun ara sıra. Bir gün tam hatırlamıyorum nedenini ama orada bulunan bir tuhafiyeye girmiştik. Ve ben bir kolye görmüştüm. Upuzun, rengarenk boncukları vardı. Kapının kenarında duruyorlardı. Sana işaret etmiştim. Bana bundan al, demiştim. Sen, hayır ne yapacaksın onu, demiştin. Ve bana o kolyeyi almamıştın . Biliyor musun günlerce o kolyeyi almışsın da ben boynuma sanki takmışım gibi hayaller kurmuştum uyumadan önce. Paran vardı hem de çok vardı. Etrafında olan herkese vardı ama bana yoktu, bize yoktu. Neden o kolyeyi almadın bana. Hala gözlerim doluyor. O dükkandan arkama baka baka çıkışım geliyor aklıma... Çok sevmiştim o kolyeyi. Neden bilmiyorum ama çok istemiştim ve sen almamıştın, bak aradan kaç yıl geçti ama hala unutamadım.


Sen bana hayatım boyunca engel oldun. İstediğim gibi yaşamama engel oldun, fikirlerime engel oldun, kahkahalarıma engel oldun. Küçükken bisikletim olsun istedim. Almadın. Hep derdin ki "Kızlar bisiklete binmez." Anlamazdım neden öyle söylediğini çünkü daha küçücüktüm, anladığımdaysa daha çok nefret ettim senden. Ve ben sokaktayken arkadaşlarımın arkasından bakardım, onlar bisikletleriyle giderdi. Eğer paran olmasaydı ve alamasaydın üzülmezdim, üzülsem dahi bugün bunları düşünürken sana böyle öfkelenmezdim.


Çocukluğum ayrımcılıklarla geçti. Sen hep evlat ayırdın.


Birinci sınıfta okuma-yazmayı ilk sökenlerdendim. Sen beni tebrik bile etmedin. Sonra dördüncü sınıfa geldim. İl çapında bir olimpiyata katılmıştım hatırlarsan, beni asla cesaretlendirmedin, aksine sen yapamazsın zaten dedin. Bana hayatım boyunca sen yapamazsın zaten dedin.


Hep yasaklar koydun. Senin çizdiğin çizgiler üzerinde yaşamamız gerektiğini bize gösterdin baskılarınla. Sen en diktatörden daha diktatördün. Hele o kendini beğenmiş hallerin var ya... İnsanların içinde annemi ezişlerin, küçük düşürüşlerin! Kadınların ağzına girişlerin, o iki yüzlü hallerin, kendini şişirmen. Sanki patlayacaksın zannederdim. Kendini başkalarından üstün görüyordun çünkü eline biraz para geçmişti ve sen de sonradan görme bir insan olmanın hakkını layıkıyla yerine getiriyordun. Bankalarda paralarını saklarken, millete reklam için har vurup harman savururken evine yakacak odun getirmiyordun.


"Nankör sen de" der gibisin. Nankör değilim üç yanlış bir doğruyu götürür. Elbet iyi yanların da vardı. Yok değildi. Ama onların içinde bile yanlışların vardı.


Okumak istemiştim. Sen ısrarla engel olmuştun. Her sene bu sene son demiştin. Kız çocuğu okumaz. Oralarda karnını mı şişirip geleceksin derdin.


Kısacası hep derdin. Hep derdin...


Üniversiteye hazırlandığım sene bana yaptıklarını ya da yapmadıklarını unutmadım. Daha fazla anlatmama gerek yok bence, sen ne demek istediğimi anladın.Yapamazsın diyordun. Sonra kazandım Türkiye'nin en köklü okullarından birini... Ne dedin? Kimin kızı. Ben demiştim kazanırsın diye...


O zaman üzerimden prim yapmaya başladığını anladım. Beni insan yerine koymayan, sürekli aşağılayan, susturan adam değişmeye başlamıştı. Diğer evlatlarından hayır gelmeyeceğini anlamıştı ve bana yanaşmıştı. O zamanlar senden daha çok nefret ettim. Kendi geleceğini düşünerek bana böyle davranmandan iğrendim. Her şey ileride sana bakmam içindi. Bu yalaka hallerini bile doğru düzgün sürdüremiyordun.


Kendi benliğini gizleyemiyordun. Fikirlerim, hayata bakışım, inançlarım, duygularım senin için hiçbir anlam ifade etmiyordu. Sürekli susturmaya ve sindirmeye çalışıyordun beni. Ama ben o küçük kız değildim artık. Susmuyor ve direniyordum. Sana yanlışlarını söylüyordum. Ama sen kabul etmiyordun.


Kadının erkeğe hizmet için yaratıldığını, yerimizin mutfak olduğunu, görevimizin ev işleri yapmak ve çocuk doğurmak olduğunu söylüyordun. Kadının asla yalnız başına kendi başının çaresine bakamayacağını söylüyor ve o berbat egonu bu içi boş düşüncelerinle şişiriyordun.


Sözde erkektin ve erkeklik taslıyordun ama bana sökmüyordu. Sana güçlü kadın olabileceğimi göstermek için elimden geleni yaptım. Sana tek başıma kalsam bile kendimi geçindirebileceğimi, yaşamak için bir erkeğe muhtaç olmadığımı gösterdim. Kendi başıma çabaladım, hem okudum hem dekendi paramı kazandım. İş hayatına atıldım. Orada ezildim de biraz. Patronların zehirli birer varlık olduğunu, paraya taptıklarını öğrendim.


Velhasıl, beni sen bu hale getirdin. Tüm feminist düşüncelerimin temelinde, işçi haklarını savunmamın temelinde, çocukların hayatını yaşanır hale getirmek isteme düşüncelerimin temelinde senin bana yaşattıkların ve yaşatmadıkların yatıyor. Bunun için sana teşekkür mü etmeliyim? Edemem. Çünkü senin yüzünden hayatıma giren kimseye güvenmedim. Sevildiğime inandırılamadım. Hep şüpheyle yaklaştım herkese. Tüm güvensizliklerimin temelini sen attın.


Farkında mısın ben senin eserinim.Beni bu hale sen getirdin...