Baba ve oğul ilişkisi geçmişten günümüze kadar sanatın, edebiyatın konusu olmuştur. Öyle ki Sigmund Freud psikanalitik teorisine Yunan Mitolojisindeki Sophokles'e ait Kral Oedipus hikayesinden esinlenerek Oedipus Karmaşası/kompleksi adını vermiştir. Bu teoriye göre çocuk, karşı cinsinden olan ebeveyni sahiplenir ve diğer ebeveyni saf dışı bırakmak ister. Adını aldığı mitolojik anlatıda Oedipus'un babası Laios, Pelops'un oğluna tecavüz ettiği için Pelops tarafından lanetlenir. Bu lanete göre Laios'un yeni doğan oğlu -ki bu Oedipus'tur- babasını öldürecektir.


Bir diğer mitik anlatı da çocuklarını yiyen Satürn ya da Kranos üzerinedir. Uranüs ile Gaia'nın çocuklarından biri olan Satürn, Titanların en genci ve lideridir. Yunan mitolojisindeki Kranos'un Roma mitolojisindeki karşılığıdır. Zamanı temsil etmektedir. Kehanete göre Satürn çocuklarından biri tarafından tahttan indirilecektir. Bunun olmasını istemeyen Satürn her doğan çocuğunu yemeye başlar. Anlatıya göre; üç kızını ve iki oğlunu yer. Ancak son oğlu Zeus annesi tarafından saklanır ve Satürn'e kundağa sarılı bir taş parçası verilir. Annesi tarafından kurtarılan Zeus, büyüdükten sonra babasının sarayında onun özel sakisi olur. Bir gün ona öyle çok şarap içirir ki midesi kötüleşen Satürn kusar ve içindeki tüm çocukları dışarı çıkar. Böylelikle Zeus ve kardeşleri Titanlar'a karşı savaş başlatırlar.


Babaların, çocuklarını "yok etmeleri" için onları bu mitik anlatılarda olduğu gibi "yutmaları/yemeleri" yani öldürmeleri gerekmez her zaman. Yok sayarak, üstlerinde sonsuz bir hakimiyet kurmaya çabalayarak, aşağılayarak da çocuklarını hiçliğe sürüklediklerini biliriz. Kafka'nın, babasına hiç vermediği bu mektupta bunu görüyoruz. Babası tarafından yutulan ama içinden "Kafka" olarak çıkan bir oğul.


İroni ile suçlamanın iç içe olduğu bu metinde Franz Kafka babasının onu nasıl yok saydığını, küçümsediğini anlatır. Özellikle yok sayılma hâli adeta içine işlemiştir.

Tüm hayatı boyunca babasının etkisinden çıkamayan Kafka, yalnızca bir sevgi sözcüğünün her şeyi düzeltebileceğini düşünür ancak o tek sözcük hiçbir zaman gelmez. Mektubun bir bölümünde şöyle der;

Her durumda biz seninle çok farklıydık ve bu farklılığının yüzünden birbirimiz için öylesine tehlikeliydik ki, ağır gelişen bir çocuk olan benim ve senin gibi gelişimini tamamlamış bir adamın birbirlerine ileride nasıl davranacaklarını biri önceden hesaplamak isterse, senin beni benden geriye hiçbir şey kalmayacak şekilde düpedüz ayaklarının altında ezeceğini varsayabilirdi.


Kafka'da gelişen hiçlik duygusu - ki bunu bir açıdan verimli bulur- babasının gölgesinde boy vermiştir. Tek istediği şeyin biraz yüreklendirme olduğunu dile getirir. Oysa babası yolunu açmak yerine kapatmaktadır ona göre. Babası, oğlunu kendi istediği gibi şekillendirmek için uğraşmıştır. Ancak oğul Kafka ne fiziken ne de ruhen onun istediği gibi bir olmaya uygun değildir. Böyle olmamasına rağmen Kafka'nın yine de çabalamış olduğunu okuyoruz mektupta.

Tek bir onay alabilseydi babasından, ifade ettiği gibi tek bir sevgi sözü, tek bir tatlı bakış şimdiki Kafka olur muydu bilinmez.