Yaşadığımız yer ve imkanlar olarak kısıtlı zaman içerisinde çok fazla iş halletmeye ve hayat mücadelesi vermeye çalışıyoruz. İmkanlarımız doğrultusunda eğlenmeye ve hayatın bize getirdikleri ile baş etmeye odaklı bir zaman dilimi sınırlaması içerisinde yaşıyoruz, buna hepimiz hemfikirizdir umarım.

Gerçek şu ki, kitap okumak denilince akla hep bir boş zaman aktivitesi olarak geliyor ve kime sorsan, 'Evet ya kitap okumak çok güzel bir şey insanın kendini geliştirmesi için ama benim okuyacak boş vaktim yok. Biliyorsun hayat şartları yani uyumaya bile zor vakit buluyoruz' cevabını alıyorsun ne eksik ne fazla. Bu cevabı verirken aslında kendimizi kandırdığımızı, isteyince nasıl da boş zaman yaratabileceğimizi en iyi biz biliyoruz. Mesela sevdiğin biri ile görüşmek için uykundan bir saat fedakarlık edebiliyorsun. 

Diyelim ki yeni biri ile tanıştın ve çok hoşlanıyorsun. Gün içerisinde onunla görüşmek, zaman geçirmek için dakikaları sayıyorsun. Hadi gelin bir zaman planlaması yapalım bu senaryo üzerine. 8 saat mesaili bir işte çalıştığını düşünürsek eğer 24 saatten kaldı geriye 16 saat. Uyku düzenin 8 saat periyodunda ilerliyorsa ki bende bu şekilde. Avrupa Yakası'nı izleyeniniz var mı bilmiyorum ama -ki ben bu dizinin fanatiği bir insan olabilirim- Burhan Altıntop'un da dediği gibi 'Günde 8 saat kaliteli bir şekilde uyuyamazsam günüm güzel geçmiyor' diyenlerdenim. Uykuyu da koyarsak kaldı 8 saat. Yemek yemen, bazı ihtiyaçlarını gidermen toplam da 2 saat olsa, kaldı geriye 6 saatin. Bunun yalnızca 1 saatini kitap okumaya ayıramaz mısın gerçekten?

Başka bir örnek vermem gerekirse, yarın iş var ve uyuman gerekiyor. Bakıyorsun saate 23.00'a gelmiş. Arkadaşlarınla dışarıdasın ama sohbet ne de tatlı geliyor sana. 1 saat daha otursam ne olur ki? Yarın için bir saat az uyumuş olurum, bu da bana zarar getirmez diyerek uykundan fedakarlık eminim etmişsindir. Yani o an arkadaşların için kendinden çalarak bir fedakarlık gösterebiliyor ve zaman algını, gün planlamanı değiştirerek bir karar veriyorsun. O yüzden bazı şeyleri yapamıyor olman aslında zamanının olmaması değil de canının istemiyor oluşundan kaynaklanıyor olabilir, bunu oturup bir düşünmek gerekiyor.

Bu yazıda hepimizin bildiği şeyler olan kitap okumanın güzel yanlarından bahsetmek yerine bahanelere sığınarak üşengeçliğimiz yüzünden kendimize yaptığımız haksızlıktan bahsetmek istiyorum.

Çalışıyorsun belki, belki de daha öğrencisin. Hayatın neresindesin hiç farketmez. Bedenin yorulduğunda uyumayı, oturup dinlenmeyi akıl edebildiğimiz gibi beynimiz ve ruhumuz yorulduğunda da bu fonksiyonlarımızı dinlendirmeyi başarabiliyor olmamız gerek.

Bu gerekli çünkü sağlıklı zihinler ile güzel işler başarmak istiyor, kısa süre içerisinde kendi kendimizi tüketmek istemiyorsak karnımızı doğurduğumuz gibi ruhumuzu da doyurmamız gerek.

Bunu yapabilmemiz için tabii ki tek alternatif kitap okumak değil, daha nice seçenekler var ancak en basiti kitap okumakken neden vaktim yok bahanesinin arkasına sığınıyoruz? Yukarıda anlattığım gibi istesek nelere vakit ayırabilecekken kendin için durup, dünya dertlerini bir kenara bırakarak sadece iç dünyana döneceğin bir saati kendine çok mu görüyorsun? 

Uzun lafın kısası, insan istese gün içerisinde her şeye vakit ayırabilir. Okuma oranımızın ülke bazında düşük olmasının en büyük nedeni bahanelere sığınmak. Kitap okuma alışkanlığı kazandıktan sonra sen zaten bunu rutine bağlayacak ve zaman ayıracaksın. Artık bahanelerin arkasına sığınma değil, ruhunu besleme zamanı. Kaç yaşında ve nerede olursan ol inan bana geç kalmış değilsin. Sadece kitap okuma için değil, kendin için artık harekete geçme zamanı. Seni tutan yokken, ne duruyorsun?