Perdeleri araladık, camları açtık. Doğan gündür, düşen cemredir, gelen bahardır bak. Bahardır gelen. Buncaderdin içinde dedik, "hangi suretle düşer cemre, ne de oluyor bu bahar dedikleri?" Nasıl bir yaşam tutkusuysa bizdeki, iki elimiz cam pervazlarında, göğsümüzü açıp göğe, çok güzel gülümsedik. Sonra gördük ki işte asıl bu nedenle gülümsenir. Bizim derdimizin başımızı aşkın boyuyla, 'sevda' dediğimiz gözlere kan oturtan belayla, ölümle, mezarla; bu bizim yerli yersiz nükseden hayattan kaçma tutkumuzla. Bunca belayla işte böyle gülümsenir. Her şeye inat, bir türlü gelmeyen dünya barışı ve sevgiliye, bitmeyen savaş ve ergenlik dönemine, doğan günün batan gecesine ve mehtabın katili ışığa inat, küçük büyük her derde inat; bahar gelmiş canım benim. Bahar gelmiş bak. Gün doğdu, dün bitti; kış gitti, bahar geldi. Yer ve gök, zengin ve fakir, bilgili ve cahil, bak hep beraber bir bahara daha çıktık.
Bu bir iman meselesidir ki bahara inanacağız. Karanlıklardan, katillerlerden, inanç altında kin besleyenden, nuh nezlinde tufan gizleyenden, nefisten, acıdan; kötü olan ve kötülüğü sunan her dertten kaçtık ve yağan çiğ tanesinin hesabını güneşle soracak bahara sığındık. Dün bizi vurdular, dün biz bir lokmaya muhtaçtık belki; belki bir sevdiğimizi kaybettik. Ama bugün, bugün her şeye inat geldi bahar. Bu bahar, zorlukların hiçbir şeyi değiştiremeyeceğine kanıttır. Dün öldüysek, bugün dirileceğiz. Dün aç kaldıysak, bugün ziyafet çekeceğiz. Dün yaktığımız ağıtlar yerini şen türkülere bırakacak ve biz de göreceğiz.
Şimdi perdelerinizi aralayın, camlarınızı açın, göğsünüzü göğe çevirin. Ben ediyorum, siz de tekrar edin, "Acılar yaşandığı anın esiri ve efendisidir. Bahar hep gelir."