Öncelikle merhabalar. Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Kimdir Bahar Yaka?


Merhaba. Ben İzmir'de doğan büyüyen, sonra aşkın peşinden koşup İstanbul'a gelen, sanatı hep hayatının odak noktasına alan; çok okuyan, yazan ve çizen biriyim. Tam zamanlı bir anneyim.


Yazmaya nasıl karar verdiniz?


Birçok şeyde olduğu gibi yazmak da benim hayatıma ciddi kararlar doğrultusunda girmedi aslında. Hep su aktı, yolunu buldu benim için. Ama bunda en önemli itici güç, onay ve takdir görmek oldu bence. Blogger olarak başladığım bu serüvende, yazdığım gastronomi yazıları dikkat çekti. Yemek kültürü üzerine birkaç dergide yer alan çalışmalarımın beğenilmesi bana müthiş cesaret verdi. "Montaigne Mutfakta Denemeler Tabakta" kitabının fikren temelleri o zamanlarda atıldı. Bir ilk kitap için çok da sevildi. Yaratıcı ve en önemlisi çok içten -benden- bir çalışmaydı. Sanırım okuyan herkes de bu samimiyeti hissetti ve kendinden bir şeyler buldu. Özellikle de kadınlar. Sonrası tamamen kurgusal dünyanın cazibesi ve iki öykü kitabı bir kısa roman ile bugünlere geldim.  


Sizi tanıdığımıza memnun olduk. Peki Bahar Yaka neden yazar?


Ben de sizleri, BuBi' Sanat ailesini tanımış olmaktan hatta bir parçası olabilmekten çok mutluyum. Bu vesile ile yaptığınız işin kalitesi ve bir araya getirdiğiniz sanatçı ve sanatseverlerin nitelikli etkileşimi için sizi tebrik ederim. Hem yaş itibariyle, hem de geleneksel kafada biri olduğumdan beni mutlu eden yegâne sanal ortamlardan biri BuBi' Sanat.

Ben, başkalarının da dertlerini dert edindiğimi fark ettiğimden beri yazıyorum. Üstelik kendimi yazarak daha etkili ifade edebildiğimi düşünüyorum. Özellikle toplumsal defoların üstünün örtülmesinden ziyade yazılmasından, tarihe nakşedilmesinden, sık sık hatırlatılarak bir nevi yüze vurulmasından yanayım. İlk zamanlar yazmaktan başka bir şey gelmiyor elimden diye küçük bir teselliydi benim için. Ama sanatın gücünü gördükçe o kadar mütevazı bir eylem olmadığına kanaat getirdim. Yazmanın, hem birey için hem de toplum için sağaltıcı yönü çok kuvvetli.    


Fakir Baykurt Öykü Yarışması'nda Birinci oldunuz. Sizce ödüller, yazarlar için önemli midir? Bu ödül sizin yazma hayatınızı nasıl etkiledi?


Yazının başında da dediğim gibi onay ve takdir görmek, insan hayatının önemli itici güçlerinden biridir. Eserinizin bir otorite tarafından "iyi" olarak nitelendirilmesi, doğru yolda olduğunuzun göstergesidir bana göre. Adımın, ülkemizin saygın ve aydın yazarlarından biri olan Fakir Baykurt ile yan yana anılması bile büyük onur benim için.


Son romanınız “Bu Kitabın Yazarı Öldü” büyük ilgi gördü. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?


Teşekkür ederim. Bu ilgiyi sadece, öyküye hak ettiği değerin verilmeyişine bağlamak istemiyorum tabii. Sonuç olarak ben de adım adım ilerliyorum ve her kitabım bu yoldaki zemin taşlarından biri. Hiçbirini diğerinden ayıramasam da roman türünün daha çok ilgi gördüğü bir gerçek...

Son kitabımın her hücresi, düşünülerek hayat bulmuş bir tasarım işi aslında. İsminden, kapak tasarımına kadar, metin içinde yapmaya çalıştığım teknik hamlelerin her birinin hikâyede bir karşılığı var. Bazıları alenen bazıları örtük olarak yapıldı. Bunların fark edilmesi bile çok keyifli ve eğlenceli. Evet, "eğlence" daha doğru ifade ediyor hislerimi, çünkü yazma eylemi benim için mükemmel bir "oyun alanı". Kafamdaki birçok hamleyi bu kitapta kullandım diyebilirim. Şu an yeni kitabın hamlelerini yani oyununu kuruyorum. Bu da yazmanın en güzel yanı... 


Özellikle kitabın ismi çok ilgi çekici. Bu isme nasıl karar verdiniz?


Teşekkür ederim. Annem hariç herkesten bu yorumu alıyorum. Demek ki yapmak istediğimi başarabilmişim. Benim daha önceki öykü kitaplarımdaki öykülerin hemen hepsinde ortak payda ölümdür. Bu romanda beklenenin ve alışılmışın dışında hiç ölüm yok. Evet, sadece isminde geçiyor ve onun da hikâyeye bir hizmeti var. Okuyanlar anlayacak.

Aslında masum bir durum eleştirisi de var bu isimde. Dünya genelinde sanat eserleri, sanatçısının ölümünden sonra hak ettiği değere ulaştığı için, burada okuyucuya küçük, beyaz bir yalan söyleyerek, hak ettiğimi düşündüğüm ilginin peşine düşüyorum. Ölmeden...


Yeni kitap projeleriniz var mı?


Elbette, olmaz mı?


BuBi' Sanat okurları ve yazarları için neler söylemek istersiniz?


Burada sanatçı ve sanatseverler olarak muhteşem bir sinerji yakalamışsınız. Bunu kaybetmemenizi dilerim.


Beğendiğiniz, takip ettiğiniz yazarlar kimlerdir? Kimi kendinize örnek alırsınız?


Dünya edebiyatından Edgar Allan Poe, Sadık Hidayet, Mihail Bulgakov, Gabriel Garcia Marquez, Jorge Luis Borges gibi geniş bir yelpazeden bahsedebilirim ki adı hemen aklıma gelmeyen birçok yazar var. Türk edebiyatından da Cemil Kavukçu, Sema Kaygusuz, Latife Tekin, İhsan Oktay Anar gibi çağdaş yazarlarımıza ek olarak, Ahmet Hamdi Tanpınar, Yusuf Atılgan, Oğuz Atay kaybettiklerimizden ilk aklıma gelenler. Kurgu dışı için de Nurdan Gürbilek ve Engin Geçtan'ın eserlerinin başucu kitaplarım olduğunu söylemek isterim. Her ikisini de çok ufuk açıcı buluyorum.


Son olarak, yazmaya yeni başlayanlara neler önerirsiniz?


Klişe gelebilir ama inanın en önemlisi, yazmaktan daha çok okumaya vakit ayırmalarını tavsiye etmek olacaktır. Sadece kurgusal metinler değil, kurgu dışı metinler (deneme, makale, biyografi, otobiyografi, mektup, günlük vs.) okumalarını da şiddetle tavsiye ederim ve yazan herkes için olmazsa olmaz bir altyapı ihtiyacı için; felsefe, psikoloji ve sosyoloji okumaları yapmalarını öneririm.


Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.


Ben de sizlere teşekkür ederim. Hem yeni romanıma yer verdiğiniz için, hem de böylesine güzel işlere imza attığınız için. Hayat boyu yaptığınız her işin kıymet bileni çok olsun.




Hazırlayan: Burak Akbaş