Kendini koklatan çiçek

Meryem'in rahmini gölgelendiren

Üzerine kuş çığlıkları giymiş

Rüzgarla dans ederken Galata’nın kirişlerinde

İşte sunak dedim bedeni

Ve kırk kemik sunarak sahip olduğum gemi 

Edildi diye bozulacak yemin

Ben kendine ters duran

Suya ikna etmeseydin 

Çıkamazdım merdivenlerin avucundan


Nedendir bilmem

Durmadan yaşamı itiyor toprak

Nefesinle filizlenen tohum gibi

Bense beni çeken her şeyi unutarak

Örneğin çürümüş zemin

Belki tavanla mesafesi bir ipin

-Burada parmak uçlarında dursan boyunu geçmeyecek havuzda boğulduğun için şiire ara verdim-

Suyun üstende değil de dibinde iyiyiz ikimiz de


Bir ayete yüz çevirerek suretimi doğuya verdim

Git gide ahidleşen yüzün suçlusu

Batıdan doğan güneşin

Şimdi kim bir geminin pruvasında dursa onu kıskanırım

Mızıkaya benzetip ıslığımı

Seni çalarım sudan, topraktan kurtarırım

Doğduğum ayın adıyla anılan böceklerin çığlığı

Gibi giymediğin elbiselerin

Yüreğinin çıplaklığı çeliyor aklımı


Mamafih mavi bir çiçek kendini kopartan

Titreyerek üzdüğün bir gemi bedenim

Satır aralarına saklarım

Şimdi bana adımı sorsan

Biraz bekleyip

Gözlerinin kirasını sorarım