dünyeviler peşinde koşmalar payandalarını kırarken hayatların, maskeler ardında kalırdı olup bitmekle yükümlü her şey


günahlar kök salardı üstü insan dolu topraklara ve geceler örtmek bilmezdi kötülükleri


akupunktur mu ilham veren zamana diye sorardım kendime, o da mı kötüyü kötüyle iyileştirmeye niyetlenirdi


yalnızca zaman mı derdim sonra bunca gözün kulağın ihtiyacı; arayışlar başlardı, düşünürdüm


israf edilmese sevgiler ve bilinseydi ölüm; yaşamak, hüzünlerden yapılma bu topluluğa yine de küser miydi


belki var olmakla aramıza örülü duvarlardı hüznü önümüze sunan ve belki alternatifsiz seçkiler döngüsüydü içinde olduğumuz


sorular silsilesinde akarken günler unutkanlık teselli olurdu yaşanmışlıklara, yaşardık ve biterdi


günlük rutinler distopya olup çıkardı zihinlerden sonraları


alışmak yaratılıştan ve zihin insandandı


zihne bulaşmasındaki kaçınılmazlık alışmanın, yetim bırakmazdı etten kafesin tükenmez düşlerini


doğum tersine dönene kadar insan kalırdık tezatlar ortasında, gülerdik ve ağlardık


görmek ve görmez olmak arasında mekik dokur dururken çalınırdı kapımız gitmek ve gelmemek üzere


giderdik ve gelmezdik; insan ve günah dolardı üstlerimiz