I.BÖLÜM: ANSIZIN GELEN SES
İşte! dedim, yine yaz geliyordu memleketimin dağlarına, bahçelerine. Ancak bu yaz diğerlerinden farklıydı. Pandeminin gölgesi altında bir yazdı. Gerçi, pandeminin olmadığı yazlar da benim için çok farklı geçmezdi ya, neyse. Dünya için oldukça farklıydı diyelim. Biraz oturduktan sonra balkonumda, odama girmiştim. Yatağıma uzanmış; savruldukça savrulan, birbiri ardını asla özenli bir sırayla takip etmeyen düşüncelere dalmışken -ki sık sık dalar giderim, düşünceler arasında kaybolurum ve kendimle tek bir konuya dayanmayan uzun uzadıya bir sohbete dalarım- bir ses duyuverdim. Yıllar öncesinden, çocukluğumdan gelen bir ses. Asla, o minik, o tatlı heyecanımı kaybettirmeyen bir ses. Ve asla, verdiği mutluluğu yitirmeyen bir ses.
Bir hayal olduğunu düşündüm önce. Kabullenemedim bu sesin gerçekliğini zira daha erkendi. Vakti gelmemişti ki. Sonra, ses tekrar etti ve giderek netleşti:
“Sıcak yaz günlerinin keyfini Balkaymak dondurmasıyla tadın. Sade ve kakaolu Balkaymak dondurması ayağınıza kadar geldi. Yetişenler alıyor, yetişemeyenlerin sıcaktan bağrı yanıyor. Sıcak yaz günlerinin keyfini Balkaymak dondurmasıyla tadın. Balkaymak dondurması ayağınıza kadar geldi.”
II. BÖLÜM: YAZ AYLARI GÖRECELİDİR
Yaz, Haziran-Temmuz-Ağustos anlamına geliyor. Fakat bu takvimlerce böyledir. Bir de hakiki manada ona tâbi olanlarca. Yoksa, yazın başlangıcı ve bitişi hiçbir takvimde yazmaz. Çoğu kişinin yaz başlangıcı ve sonu dediği bir alameti vardır. Bizim köyde yaz, dondurmacının gelişiyle başlar. O, ev yapımı, o muazzam dondurma sade ve kakaolu olmak üzere iki çeşittir. Hepsi bu. Ancak, marketlerde satılan çeşit çeşit, renk renk dondurmalardan kat be kat lezzetlidir.
Eskiden motosikleti vardı bizim dondurmacının. Yanında da dolabı. Açardı radyodan kendi müziğini mahallelerden geçerken çocuklar sağa sola koşuşmaya, anne ve babalarına olanca kuvvetleriyle bağırmaya başlardı. Öyle tatlıydı ki onu beklemek, belki de dondurmanın kendinden bile tatlıydı. Sonraları küçük bir kamyonet aldı bizim dondurmacı. Ben de biraz ‘yaş' aldım. Fakat hala heyecanla beklerim gelmesini.
Bu sene biraz erken geldi. Yaz sezonu da mayıs başında açıldı.
III. BÖLÜM: TORUNLARIMA UĞRA
Bekle, bekle, bekle… Yok… Geçen sefer kaçırmıştım bizim dondurmacıyı. Kendinden önce müziği gelirdi bizim dondurmacının. Mahalleye girişinde yakalayamazsak, geri dönüşünde durdurur ikişer liralık dondurma alırdık. Geçen sefer geri dönmemişti ama. Onca bekleme de boşa gitmişti. Fakat sonradan öğrendik ki geçen hafta gelen kendisi değilmiş. Eşi ve oğluymuş. Zira biliriz ki Dondurmacı Metin Amca, hangi evlerin ne kadar dondurma alacağını ezberlemiştir. Ancak bir motorsikletle başladığı seyyar dondurmacılığa önce bir kamyonet alarak devam etmekteyken şimdi işleri biraz daha ilerletip bir minibüs almış ve o araçla da eşi ve oğlu geziyor, dondurma dağıtıyormuş. Bu tarz gelişimler beni korkutmuştur hep. İşlerin büyümesi, ürünün kalitesini azaltır mı, samimiyeti ortadan kaldırır mı gibi sorular vardır hep kafamda.
Çoğu zaman da bu yaşanır. Bazı şeyler belki de olduğu gibi kalmalı. Ama neyse ki bizim dondurmaların tadı hala aynıydı. Samimiyet aynıydı. Müzik aynıydı. “Sıcak yaz günlerinin keyfini Balkaymak dondurmasıyla tadın. Sade ve kakaolu Balkaymak dondurması ayağınıza kadar geldi. Yetişenler alıyor, yetişemeyenlerin sıcaktan bağrı yanıyor. Sıcak yaz günlerinin keyfini Balkaymak dondurmasıyla tadın. Balkaymak dondurması ayağınıza kadar geldi.”
Dolayısıyla şimdilik sorun yok. Velhasıl yıllardır köyümüze gelip dondurma satan Dondurmacı Metin Amca ezbere bilirdi hangi ev ne kadar dondurma alır. O yüzden, evde isek mutlaka o dondurma alınırdı.
Vefatına kadar Tufan Dede’miz(annemin dedesi) çoğu zaman dondurmalarımızın parasını öderdi. Köyün girişine yakın oturdukları için önce dayımların evinin önünden geçerdi dondurmacı. Tufan Dede de( Annemin dedesi idi evet ama tanıdığım çoğu kişi de ona dede derdi. Onun dedeliği artık biraz kelime manasını aşmış, daha üst bir manaya ulaşmıştı) çoğu zaman parasını öder ve 'torunlarıma uğra' derdi Dondurmacı Metin Amca’ya. O da bizim evin önüne yaklaşınca korna çalardı. Tabii biz onun korna çalmasına pek de fırsat vermezdik, çünkü zaten dondurmalarımızı bekliyor olurduk.