Ağaçları kopartmışlar çiçeklerinden.

Kuşlarımız var, kopartılmış kanatlarından.

Askıda kalmış çiçekler,

kanatlar kuşsuz...

İşte tam şu anda tabiat afallarken,

lohusa kadınlar yargılanırken suçlarından.

Babalar infaz edilirken bencilliklerinden.

Yazarlar yaşamaktan sürgün edilirken,

kalemlerden müşteki olacak dizeler;

can verilmişler, can verenlerden müşteki olacak.


Cennetten çalıntı bir günah,

kucağımda Adem’in mirası.

Ört kapıyı gardiyan.

Ben elma sevmem, tütün getir.

Yanında bir bardak çay, benden hallice buruk.

Ben nefesler yudumlarken boş bardaktan,

gezginler voltada, kozmonotlar avluda...

Her zincirde ayrı matematik, her tuğlada bir ahenk.

Ne esrarengiz bir zindan diyorlar hayranlıkla.

Sanatkârlar var,

boş prangalardan bir dürbün,

kendilerini izliyorlar uzaklardan.

Bir ressam resim çiziyor,

kâğıdı geniş bizim koğuştan.

Hem de ne geniş.

Bir görsen neler sığdırıyor o kâğıda.

Rahlesinde bir derviş titriyor,

duvarlar ondan bîhaber, o duvarlardan.


Bir hasettir basıyor içimi haksızlık bu.

Biz koğuştayız, ressam kâğıtta.

Dervişe bakıyorum, bedenini unutmuş koğuşta.

Şaire bakıyorum, firari.

Kaçmış bir şekil ama aklı hala zindanda.

Neyse diyorum dert ortağıyız.

Mızrabı alıyorum elime,

vuruyorum parmaklıklarına manzaramın.

Benim kadar keyifli şimdi vardiyam.

Ne de olsa bu nezarette, esaretimiz müşterek.

Ne de olsa,

Hepimizi ölüme terk etti gardiyan.


Şaire bakıyorum, bir elinde mızrap

ötekinde parmaklıklar.

Aklını bulamamış herhal.

Müzisyen de eşlikçisi,

yanıbaşında sızlayan bir keman.

Neyse diyorum, deliliğimiz müşterek.

Ne de olsa,

hepimizi ölüme terk etti gardiyan.


Görüyorsun işte, mazeretimiz var.

Aklımız yoksa da, yitirmeye hakkımız var.

Kalkın efendiler, izdivaç yakın.

Madem öyle, oynamaktır deliliğe yaraşan.

Milyarlarca soluk, herkeste bir düğün telaşı.

Doğmak, ölüme sözlenmekmiş anlaşılan.

Zira

hepimizi ölüme terk etti gardiyan.