Kıskıvrak yakalandı balık, çırpındı ve ağladı; nedenlerle dolu sorular kahpe, cevaplar acımasız birer katil. Tekine sarıl diğerini terk et.


Belki de yoktu cevap. Yakalandı, ağlar ve kahkahalarla. Kocaman bir kıllı el tarafından parçalandı ağlar, nefes aldı. Vücudunu yakan şeylerin yokluğunda sudan çıktı. Öleceksin, çırpınmak nafile, kocaman dudaklarını arala ve sal ruhunu ezen acıyı, öleceksin ve kimse bilmeyecek seni. Sen dediğin ne ki. Pabuçların olmadıysa ayağına, içtiğin sigara boğazında bir tutam yutku bırakıyorsa eğer düşünmek neye yarar ki.


Balıksın ve kıskıvrak yakalandıysan diyen sesle nefes kaldın ve anlatan bir bok bir bilmiyorum asla da bilemeyecek. Deli gibi ciğerlerini su ile doldurmak isteyen olmanın, yokluğuyla sarsılıp çaresizce ölümü arzularken ölmek ne demek bilmeyecek.


Ölüyorsun ve mızmızlanma.


Ölüyordu balık, nefessiz ve kendini yabancı hissettiği bir griliğin altında. Buraya ait değilim diyen sesler duyuyor, dalgalara karışıp vapurun motoruyla coşarken rüzgarı görmezlikten geliyorlar. Dışla ve bok at. O ve diğeri, başsız prens ve yatağında ki koca karı nefessiz kalmanın ne demek olduğunu bilmiyor. Kimse kimseyi bilmediği şeylerin bilinmezliğine mahkum ederken neden bu kadar çok şeyi bildiğini iddia ederler ki bilememelerine rağmen. Kimse bir bok bilmiyorum ve balık ölüyor.


Kafasına kalkan satır güneşte parlıyor yanı başında. Ne katili masum ne de sempatisi var balığa; vur ve geç, akan soğuk kanın tiksinç kokusu neden önem arz etsin ki; vur ve geç, işim bu diye düşünüyor olmalı balıkçı, ekmek ve paratı aynı kelime içinde kullanan insanlığın büyük utançıyla omuxları çökmüş, dişleri sararmış ve giydiği yağmurluğun altında zamandan dayak yemiş bir görüntü oluşturuyor. Vur ve geç.


Bu da başka bir gün.


Balık beklemekten nefret ediyor ve ağzını aralayıp salakça bir şekilde suyu arayan, tuzlu ve serin suyun özlemiyle yanan dudaklarını kapatıyor, inadı tutuyor, ölümünü bekle ve sus diyor kendine. Sen bunu hak ettin. Sen hak ettiklerinle öldün.


Bazı şeyler zamanıyla yaşamalı, denizde ekmek ve yaşamla sınan hayatlar uzak karalarda sevişen çiftleri rahatsız etmemeli, çocuğunu döven alkolik baba balkonundan sarkarken elinde ki sigarasından son dumanını çekerken ağlamamalı, hırsız koşarken Arnavut kaldırımında bitiş çizgisi olmalı mesela.

Balıkçı bakıyor balığa, kaşları çatık trenden çıkan dumanların gibi sakalına karışan puro dumanı elleriyle dağıtıyor ve satırı alıp balığın kafasına indiriyor.


Bazen de zaman kendi görevini yapmalı, pullar denize dökülürken hikayeler soğuk suya salınmalı.


Ama hayır hikaye böyle bitmiyor. Ölü görümlü balıktan sıkılan balıkçı kuyruğundan tuttuğu gibi denize fırlatıyor. Ağzında puro ve ölü balıklardan nefret ediyor. Canlı dudaklar ve dinç gözleri seviyor o. Ölü balık gözü evinden uzaklaşan çocuğunu hatırlatıyor.


Balık yüzüyor, ciğerleri su ile yüzüyor. Hikâyeler içinde, hikayelerin varlığını belki mercanlara anlatır. Kim bilir.