yazgıya gülümsemek bir kıyıdan
olağanca gücüyle vururken dünya
tutup yanağını okşayabilmek
bir inanca sığınmak kuytuda
bir halatı yakalamak ucundan
kıymık kıymık iplerini yakabilmek bir çakmakla
umarsız bir beklentinin güvertesine sığınmak
deniz fenerinin tersine koşabilmek
dikmek gözlerini bir kedinin atlayışına
tomurcuklarında aramak bir cesareti
ansızın durulmak akıntının acizliğine karşı
yayı kopmuş koltuğa sabredebilmek
içimde saadet ekinleri
gözlerimde kan
ağzım bir karış çaresizliğe açık
bir brandanın altında
kimsesizliği fark edebilmek
omzundan tutup yüreklendirmek kendini
göğsünde bitmeyen direnç
gölgelerde
yakıcı güneşte
derinlikte
ekmek kırıntılarında
belki de aradığım sensin
kurtuluşun izdüşümünde
bir yorgunluğu örselemek bakışlarında
bir çaresizliği gülünç bulmak
bir gücün parmak izlerinde kalan tortusu
utanmak bir aynadan
unutunca küçümsemek anıları
kalıntıları bulmak arşınlayıp
hatıralar bağlı kırmızı ipliklerle
farkına vardıkça bir küvette boğulmak
belki de varamadığım sensin
esenlik dolu rüzgardan yüzçevirmek
yadırgamak bir duvarı
kucaklamak avuntuyu doygunlukla
isyanı sakınmak bileklerinden
doz doz acıları uyuşturmak
bir yakarışı benimsemek
bir devrimi devralmak avuçlarından
bir ata kafa tutmak
kim kaçar bu yarıştan
sahici bir gülüşle çevreleyebilmek
kimliğini
kimliğimi
kimlikleri
ikindi güneşi ıhlamur kokuları
yürüyüşlerin hazin aydınlanmaya çıkan kapıları
hiçliğim ben
hiçim
hiçtenim
sızlanmayı sevmem yaralardan
dizlerimde kabuk bağlayan düşüşlerin izleri
düşlerin izleri
göz kapaklarımda
doğrulmanın telkini
çizgi çizgi avuç içlerimde
apaçık ne duruyor görebildiğimiz
ne var duyduğumuz sahiden
sen bende bir düşüncesin
hissin
renksin
kaldırım kenarı başkaldıran bir çiçeksin
sahi ne var özünü bildiğimiz
göz bebeğinde yalanı taşlaştırmayan