Kekremsi tadı geçirmek için yutkundu defalarca. Boğazından geçmek bilmeyen o tat, nasıl da yapışıp kalmıştı öyle, bir türlü geçip gitmiyordu.

Sigara yaktı art arda. Geçirir gibi oluyor ama sonra yine aynısı. Benzetecek olsaydı o tadı, eğer ki ses olsaydı o tat, klarnetin en tiz halini uzunca duymak gibiydi.

Koku olacak olsaydı eğer ateşe direnen tutam tutam saçların o yanıksı kokusu olurdu. İlla benzetecek olsaydı kelimeye, bir kelimeye en zıt düşen başka bir kelime olurdu.

Neydi sahiden bu tat? Dünkü yemeğin tadı da değil, ondan öncekiler de... Acı da değil. Ya ekşimsi? Hayır! Kekremsiydi.

Yeri hiç olmayacak gibi boğazında. Geçsin diye daha kaç kez yemek yemek gerekir?

Sofralar kuruluyor şimdi

Işıklar çoktan açık

Çatal bıçak sesleri en neşeli hâlleriyle kulağına duyulurken

Daha kaç sigara yanacak?

Boğazında yapışıp kalan bu tat, hangi hüzünden kalmış?

Saat kaç kere çeyrek geçti

İçeriden kaç kere seslenildi

Çatal bıçak sesleri ne kadar da sevişken 

Rüzgâr karadan mı esiyor yoksa denizden mi?

Yarın yine aynı saatte mi çalacak alarm?

Daha kaç yüzyıl daha geriden duyulacak sesi

Balkon duvarına yansıyan o silik gölgeyi fark edecekler bir tek

Kalırken de giderken de

Kıpırtıları alelacele

Eli ayağına dolaşmış

Çözse çözecek

Ama ellerinin onun elleri olduğunu ne olmuş da unutmuş?

Bir yabancıya davranır gibi davranıyor onlara

Bu vakitten sonra kim kime, neyi hatırlatacak?

Sokak lambasının sureti bile anımsatırken bir şeyleri

Bu kekremsi tadın söyleyecek nesi var şimdi

Saat çeyrek varlara gelirken

Perdeler çekiliyor usulca

Artık bundan sonraları

Yabancı bir göze yasak

Zaten bundan sonra olacaklar

O gözlere çok uzak