Duvarı kırıp geçen bir gölge yaşıyor, varlığının kendisini ustalıkla gizlediği yerinde kadının; kırmızı rujlar, pembe allıklar sürünerek sakladığı suratının ardında, duvarı kırıp geçen dev bir gölge yaşıyor, oluşun yalnız çatı katında.

Psikiyatriste gidecek, bu sefer son olsun istiyor, doktor hanıma kızacak, duvardaki gölgeleri kanlı canlı bir vücuda dönüştürecek ilacı bulamadığı için, aklının yarattığı acıları küçük bir işlemle, ayağa batan cam kırıkları gibi kolayca çekip alamadığı için.

Duvarı kırıp geçen bir gölgenin ardında, uyandığı her gün güçlükle açmaya çalışıyor kadın, hayatın penceresini. Geçen sene, sonunda tüm deliliklerini ve içtiklerini bırakıp okumaya karar vermişti. Bir sene boyunca, kendisinin bile duysa inanmayacağı bir coşkuyla dil öğrenmeye başlamış, çalışmayı hiç bırakmamış, hazırlığı bitirmişti. Artık eskisi gibi acı çekmiyor, üstelik günlerini ders çalışarak ve küçük odasını temizleyip şarkılar dinleyerek geçiriyor, on dört senedir varlığını tehdit eden ölüm arzusu aklına bile gelmiyordu. İyileşmişti, iyileştiğini sanmıştı. Ne büyük bir yanılgı!

Yaz tatili geldiğinde, yeniden sıcak yaz günlerinin ve bitmeyen uzun saatlerin iç sıkıntısını, sonbahar kendini gösterene kadar hissedince anlamıştı; temmuz ayının bir öğleden sonrasının insanı hareketsiz bırakan, yaşamın rengarenk kelebeklerini simsiyah yarasalara dönüştüren huzursuzluğunun ve bir bıçağın keskin sapı gibi kadının uzuvlarına geçen yaz günü felçlerinin, ne kadar çabalarsa çabalasın, kendisi için ne kadar huzurlu bir gelecek hayaliyle yatağa uzanıyor olursa olsun, onun yakasını bırakmayacağını.

Yavaş yavaş eskiden olduğu kadına, yeniden olmaktan korktuğu kadına dönüştü. Nereye giderse gitsin kendisiyle birlikte yaşayan dev gölgelerinin krallığına teslim, dışarıdan bakıldığında görülmeyen, görünmezliğindendir, kadının acısını daha da derinleştiren, gözleriyle aklı arasındaki duvarları kırıp geçen gölgelerin; kadının boynunu tavana asılı, ayaklarını boşlukta bırakan bacağı kırık sandalyesinde, faydasız bir yardım çığlığı, aciz ve son bir çırpınış kurbanı.


Ne yazıktır son çırpınışların

Son olmamak gibi

Son olmadığı kadar

Uyumak ve uyanmak kadar basit bir döngüsü

Kendi sürüsünün lideri olmak için senden benden iştahlı azmi

Senin aksine her şeyi parçalamaya yönelik doğasında

Gördüğü ilk ceylanın tadına bakan

Keskin dişleri var


Kan donduran başlangıcını son çırpınışların, tatminle azalan bitişinden bil

Cesaretini duvardaki dev düşmanın, ürkekliğinden narin ceylanın

Tek bacağı kırık sandalyeni

Boynunu astığın iple

Yaşadığı yasak aşkından

Ve

Karanlığı, çocuk aklınla savaştığın

Annenin başka bir dünyadaki derin uykusundan

Annenin aksine senin

Baban gelene kadar korkudan uyuyamadığın gecelerden

Bil

Sabahları bedenine doldurarak gözlerine doğru açtığın, kabusları


Dev gölgelerinin yıktığı duvarlara, elini de aklını da geceye armağan çivi diye çak

Bardaklarını, tabaklarını bir bir sırala dudaklarına teğet geçen gerçeğin

Uzatamadığın ince telli saçlarından ilmek ilmek, ısrarla

Sana, bana, soluk gerdanına

Kurak çöllere, zehirli yılan diye kumlara yaban sarmaşıklar yarat

Bırak iyileştiremediğin canın sargısını

Deli desinler

Dağlara çıkıp değil

Bataklıkların, hürriyetine ters rüzgarlarında

Bırak iyileştiremediğin canın sargısını

Zafer bayrakları diye as


Zaten ona buna yalan, yenik düştüğün harpların


Ona buna yalan sığındığın yuvan

Ona buna beyaz hep bayrakların

Duvarlarını kıran dev gölgelere karşı bir umut oysa

Gördüğün düşleri, bazı insanların gözlerinden sana soğuk

Gözlerinden sana soğuk kar taneleri gibi düşen

Işığın

Seninle karışırsa sönükleşir diye korktuğun

Senden çok uzaklarda, onlara çok yakın

Onların kurmacadan saydığı

Senin kurmacadan anladığın

Ona buna yalan

Senin avuntu diye şişelere doldurup doldurup sakladığın


Duvarı kırıp geçen bir gölge yaşıyor odamda

Ben olmasam aç kalıp ölecek

Duvarı kırıp geçen bir gölge yaşıyor odamda

Ben dişlerimi çıkaracağım, onun çırpınışları bitecek