Şimdi hiç bilmediğim bir parkın bankında oturup Murat Göğebakan'dan "Yaralı" şarkısını dinliyorum. Eskiden olsa ağlardım halime, şimdi onu da yapamıyorum. Sadece oturdum ve düşünüyorum. Neyi mi? Yerdeki karıncalar akşam olduğu için mi bu kadar hızlı hareket ediyor? Bu işlek yolun yanındaki evlerde oturanlar sesten rahatsız olmuyorlar mı? Bu telaş niye? Ha bir de geçenlerde bu binaların birinde bir çocuk aniden balkondan oyuncağını fırlattı. Sanırım yeni oyuncak istiyor, diye düşündüm. Bu sefer acaba oyuncak alınmış mıdır diye düşünüyorum. Çocuğun oyuncak için ağladığı bile belli değil hatta attığı şey oyuncak mı onu da bilmiyorum. Ne fark eder? Ağladı işte. Çocuklar istedikleri yapılmayınca ağlar. Ama her çocuk aynı değil. Mesela peçete satan çocuk o gün yeterince satamadığı için ağlayabilir. Bunları düşünüyorum. Sadece bir kısmını yazdım çünkü diğer türlü işin içinden çıkamam. Çok şey düşünüyorum işte. Deli gibi düşünüyorum. Aklımda sürüyle soru var. Çoğu sorumun cevabı yok. Başkalarına da sordum, anlaşmış gibi hep aynı cevabı verdiler, ‘düşünme bunları kafayı yersin sonra’, ardından hunharca kahkaha. Üstelemedim. Sormadım. Anlatmadım. Sanırım cevaplarından sonra bende, anlatsam ne değişecek farkındalığı oldu. Sessizleştim hatta bir ara, sonra konuşmaya devam ettim. Neyin var soruları gelmesin diye tekrar konuşmaya başladım. Aslında içimdeki ses ‘düşünme beni kafayı yersin sonra’ deyip sahte kahkaha atmamı söylüyordu ama yapmadım. Üşendim. Ya da değmez dedim. Bilmiyorum. Bildiğim tek şey, bir şey bilmediğim. Güneş batacak birazdan. Artık şarkı da çalmıyor. Zaten çalsa da korna seslerinden duyulmuyor. Arabalar daha hızlı gidiyor ve daha fazlalar, telaşlılar. Yemeğe yetişecekler herhalde. Ben acele etmiyorum. Yetişmem gereken bir şey yok. Neyse çok uzadı bu konu, ben karıncalara bakayım.