Bir varmış bir yokmuş...

Evvel zaman içinde kalbur saman dışında, bir terekte yan yana dizili bardaklar mutlu mesut yaşarlarmış.


Gün gelmiş, ev sahibi yayık yaymış, çay demlemiş. Bardaklar bihaber... Ayran köpürmüş, demlik fokurdamış. İçlerini dökecek yer aramışlar. Bardakların birazına çay, birazına ayran doldurmuşlar. Böylece aralarına ikilik girmiş. Birbirlerine düşman olmuşlar.


Çay bardakları içlerindeki çayın sıcaklığını öyle benimsemiş, öyle ısınmışlar ki çay yerine buz gibi ayran doldursalar çatlayıp ölecek hale gelmişler. Ayran bardakları da aynı durumdaymış. "Bir tuzlu ayrana talim ediyorsunuz!" diyen çay bardaklarına "Siz de çaydanlığın peşinden gidiyorsunuz ama ondan daha çok şıngırdıyorsunuz!" demişler. Almış yürümüş bir savaş. Bazıları "Ayran için varız." diyorlar, bazıları "Çayın yoluna ölürüz." diyorlarmış. Ama hepsi de özünde bardak olduklarını ve ziyafet bitince aynı tasta yıkanacaklarını unutuyorlarmış.


Çaydanlık ve sürahi bakıp gülmüşler onların bu aptal hallerine. İçlerini boşaltmanın verdiği keyifle izlemişler olan biteni.

Çok bardaklar kırılmış; çok ayranlar, çok çaylar dökülmüş bu savaş bitene kadar. İçecekler akıp da ortada cam kırıkları kalınca sağ kalanların gözü açılmış. Çünkü terekteki yerine dönememiş kırılanlar. Çöpe atılmışlar. Bakmışlar ki ne çaydanlık fokurduyor eskisi gibi ne sürahi köpürüyor onların biçare haline.


Bu savaşın çok anlamsız olduğunu anlamışlar anlamasına ama masal burada bitmiş. Onlara da kardeşlerinin can kırıkları kalmış.