7. Fırtına Öncesinin Sessizliği


Kazının başladığı tarihten itibaren bir ay gibi bir süre geçmişti. Hiç kimsenin bir kazı yapıldığından dahi haberi olmadı. Köylü, hiçbir şeyden kuşkulanmadı. Kimse bu işin peşine düşmedi. Sadece yengem, amcamın geceleri bir yerlere gittiğini bildiğini ve onu aldattığını bütün mahalleye yaydı. Amcam bunu hiç önemsemedi. Hatta İsmail'in dediğine göre gece çıkmalarından oluşan şüphenin, kazı değil de aldatma olabileceğine kayması kendilerinin yararınaydı. İsmail'in de cenaze günü "benim kız" dediği, mahallenin evde kalmış kızı otuz iki yaşındaki Songül ile fingirdeştiği herkesin dilindeydi. Küçümsemek gibi olmasın ama Songül oldukça aptal görünümlü biriydi. İsmail ile aralarındaki ilişki tam olarak nasıldı bilmiyordum. Başlarda cinselliğe dayalı olduğunu düşünmüştüm. İsmail'in sevebileceğine, aşık olabileceğine inanmıyorum. Zaten onları yan yana hayal edince bir gülme krizi alırdı beni. Çok komik dururlardı yan yana. Ama Songül'den çok şey öğrendiğimi de belirtmeliyim. İsmail ona çok az da olsa açılmıştı. Belki de yanında gerçekten huzur buluyordu. İsmail tünel bulunmadan önce Songül'e beraber intihar etme fikrinden bahsetmiş. Ama Songül ne demek istediğini hiç anlamamış. İsmail bunu yapar mıydı bilmiyorum fakat tünelin her şeyi bastırdığı, her şeyi ertelediği kesin.

Bu bahsettiğim ilk ay döneminde Songül bana İsmail'i sık sık sormuştu. Artık yanına pek gitmiyormuş. Acaba hayatında başkası mı varmış? İsmail eski İsmail değilmiş. Songül'ün anlamadığı birçok şey söylüyormuş. "Eğer Tanrı'yı bulabilirsem kendi oğlumu kesmek dahil her emrini yerine getirirdim. Çünkü eğer bir Tanrı varsa bu hayat bir rüyadan öte bir şey değildir ve Tanrı varsa en büyük acıların bile hiçbir önemi yoktur."

— Ama bu da ne demek? Ben hiçbir şey anlamıyorum. İsmail çıldırmış olmasın?

— Hayır Songül. Sadece düşünüyor.

— Ama normal insanlar böyle mi düşünür? Ben sadece günlük olayları düşünüyorum.

— Bazı insanların başka şeyler de düşünmesi gerekiyor Songül.

— Ne demek bu? Hiçbir şey anlamıyorum. Ama lütfen bana İsmail'imden bir haber getir. Başkasına giderse yaşayamam.

— Merak etme, İsmail'in bir yere gittiği yok.

— Evet var. Artık yanıma gelmiyor. O benim göğsümde uyurdu. Onu küçük bir çocuk gibi teselli ederdim. Ne için teselli ettiğimi bilmiyorum. Ama bu onu çok rahatlatırdı. Artık benim tesellime ihtiyaç duymuyor. Onun çok derdi var.

— Ben kendisini kontrol edeceğim ve senin haberini ileteceğim.

— Onu çok özlediğimi söyle ve hemen yanıma gelsin.

— Evet evet. Tamam.

Arkamdan seslenir dururdu. Doğrusu ilişkilerini bu kadar açık anlatması garibime giderdi. Ben de hep kaçardım kendisinden. Keşke her diyeceğini dinleseydim. Belki daha fazlasını öğrenebilirdim. Şimdi bunu yapmak çok zor.

İsmail'i bu dönemde çok az gördüm. Geceleri ayaktalardı, gündüzleri hep uyuyorlardı. Diğer amcaların da aileleri şikayetçi olmaya başlamıştı. Evlere uğramıyor, uğradıklarında da sadece uyuyorlarmış. Onlar da ailelerini büyük bir ihale aldıklarına ve bu sabun işinin onları zengin edeceğine inandırmaya çalışıyorlardı.

İsmail ile Songül sayesinde konuşma fırsatım oldu bu dönemde. Onu gördüğümde Songül'ün haberlerini iletiyor, bu sayede ağzından laf almaya çalışıyordum. Elbette ben de bir şeyin farkında değildim henüz. Her zamanki gibi İsmail'e olan merakımdan dolayı onu konuşturmaya çalışıyordum.

Bir akşamüstü onu görebildiğim bir vakit ona Songül'ü ve ilettiklerini bildirdim.

— Merak etmesin. İşlerim var. Geri döneceğim.

— Seni çok merak ediyor. Seni ne kadar sevdiği belli. Sen de onu seviyor musun gerçekten?

İsmail şöyle bir baktı.

— Bunu neden soruyorsun? Hem ne önemi var?

Bir şey demedim. O devam etti.

— Sevgiden ne anlıyorsun? Aşıkların havalarda uçuşmasını mı? Hayal dünyası... İnsanlar iyi geçindikten sonra diğer şeylerin pek bir önemi yok. Duygular geçici ve değişkendir. İyi geçiniyor olmak tüm ilişkiler için yeterli bir sebep.

Çok sığ bir cevaptı. Üstelemedim.

— Sen de sabun işine mi girdin?

— Evet, ne var bunda?

İstemsizce güldüm.

— Hiç, sadece komik.

— Nesi komikmiş? Yaşamak için para gerek.

— Elbette ama sen eğitimli, bilgili bir adamsın. Kendini daha iyi yerlere getirebilirdin.

— Burada daha iyi yerlere gelmek için ezilmek gerek. Taviz vermek gerek. Alçakça işler yapmak gerek. Benim ise bunlara hiç niyetim yok. Hem kendi işimin patronu oldum beş kuruş param yokken. Bu rahatlığı bırakıp neden başkasının söylediği saatte işinde olayım, neden tatilleri o belirlesin, neden ücreti o kararlaştırsın? Onun istediği saatte girmek, çıkmak, ondan izinsiz nefes alamamak... Mümkün değil.

Bu şekilde ona ara sıra laf atabiliyordum.

İlk ayın sonlarına doğru, gecenin bir vakti, bütün aile ayağa kalktı. Beni de onların gürültüsü uyandırdı. Ne olduğunu anlamak için aşağı indiğimde Hasan amcamın kalp krizi geçirdiğini öğrendim. Bütün aile hastaneye koşturdu. Sonradan öğrendiğime göre gece kazı yaparlarken amcam aniden fenalaşmış. Kazı işini bırakıp alelacele amcamı hastaneye kaldırmışlar. Tüm kazı ekibi oradaydı. Defne yapraklarını kaynatırken birden fenalaşıp yere yığıldığını anlatıyorlardı.

Amcamı hemen ameliyathaneye almışlar ve anjiyo uygulamışlardı. Sabaha doğru kendine gelmişti. Herkes etrafında toplanmış, geçmiş olsun dileklerinde bulunuyordu. İsmail bir köşede sessizce duruyordu. Bu, amcamın geçirdiği ilk kalp kriziydi. Bundan sonra kazı işlerine ara verildi. Diğer kazıcılar korkmaya başlamış, İsmail'e bunun büyü olduğunu söyleyip vazgeçirmeye çalışıyorlardı. İsmail ise amcamın oradaki gazdan etkilendiğini anlatmaya çalışıyor, saçma düşüncelere kapılmamaları gerektiğini anlatıyordu. Ve amcam dönmeden kazı olmayacak diye kesin bir şekilde belirtmişti. Nasıl oluyorsa İsmail bu adamlara bir lider gibi emir veriyordu.

Kazılara ara verildiği ve amcam da hastaneden taburcu olduğu zaman herkes normal yaşantısına geri döndü. Sadece amcam doktorun tavsiyelerine göre yaşamaya başlamıştı. Korktuğu belli oluyordu. Hele ki o rüyadan sonra... Spora başladı. Kendine bit pazarından bir eşofman takımı ve üzerinde ünlü bir markanın amblemi olan yan sanayi bir spor ayakkabısı almıştı. Her gün sabah gün doğumunda ve akşam üzerleri yengemle beraber yürüyüşe çıkıyordu. Eşofman takımları çok hoşuna gitmişti. Bu zamana kadar bunlara nasıl ihtiyaç duymamıştı, hayret ediyordu.

— Verilmiş sadakamız varmış, diyordu tüm aile birlikte otururken. Demek daha zamanı gelmemiş. Bir kurban keselim, yani bir İsmail lazım bize. Yalnız şu farkla ki Allah'ın istediği kan ya da ruh değildir. Bu İslam öncesinin inanışıdır. Hatta dinler gelmeden önce de insanlar kurban keserdi. Ama özellikle İslam bu uygulamayı kaldırmayıp insanlaşma vesilesi kılmıştır. Ki kurban vesilesiyle fedakaRlıkta, yani para verip kurban alarak fakire et vermek, insanı insanlığa yakınlaştırsın.

Keyfi de alimliği de üzerindeydi bu aralar.

Amcam öldükten sonraları evlerine gittiğimde insanın içini karartan bir sessizlik buldum. Duvarlarda amcamın evlilik, aile ve ölmeden önce çektirdiği fotoğraflar asılıydı. Artık ev değil, sanki bir müzeydi. Bu eşyalar bir şeyler anlatıyordu sanki. Ama bunları kelimelere dökebilmek için ancak Rilke ya da Pessoa lazımdı. Onlar, belki de bu evden bozma müzeye amcamın tüm İsmaillerini de eklerlerdi. Ama özellikle şu eşofman takımı ve yan sanayi spor ayakkabısı... Amcamın hayata son bir tutunma çabasını belli eden bu takım... Doktor tavsiyesi ile spora başlaması ve o zamana kadar ihtiyacının olduğunu bile bilmeden ama bu ihtiyaç belirince de ona uygun bir alışveriş tutkusunun gelmesi. Ah insan, ah insan! O bit pazarından alınmış ayakkabı ne kadar zavallı duruyordu. Dakikalarca bu ayakkabıyı incelediğimi hatırlıyorum. Hasan amcamın tüm hayatı, tüm o çabaları, çalışmaları, konuşmaları, İsmailleri, ailesi, çocukları, yeğeni... Amcamın yaşayıp gördüğü her şey şimdi bu aptal ayakkabıya sığmış, tıkıştırılmıştı. Ayakkabıya mı acıyordum? Bunu anlatmak çok zor. Ama sonra İsmail'in sözü aklıma geldi. Ve o an orada hüngür hüngür ağlamaya başladım. Ayakkabıya sarılmıştım. Acaba İsmail "hüzünlüyken eşyaların verdiği anlam" derken bunu mu kastediyordu?

Amcam biraz toparlayınca kazı devam etti. Ama tam başladıkları günlerde hiç beklenmedik bir şey oldu onlar için. Özellikle İsmail'i çok heyecanlandırmıştı bu. Akşamüzeri artık kiralanan evde toplanmaya başladıkları zaman kapı çaldı. Ve hiç beklenmeyecek tipte ve kılıkta biri çıktı karşılarına. Ve bu kişi tüm bir seyri değiştirecekti.