Ekşittiği kırışık ve oldukça çirkin yüzüyle öğleden sonra kalktı yatağından. Çoktandır suyun değmediği vücudunun terli, pis kokusu, kirden asıl rengini kaybetmiş olan çarşaf ve pikeye sinmişti. Ama o bu duruma alışkındı. Sanki bahar kokulu bir odada sanırdı kendisini.

Kulak kabarttı, hiç kimsecikler yoktu. Evde birilerinin varlığını hiç istemezdi. Keyiflendi. Ardından ucu ucuna attı kendisini tuvalete. Çok sıkışmıştı. Altına kaçırmaya alışık olmasına rağmen bu defa duyarlı davrandı. Bir haftadır değiştirmediği donuyla bugün, belki daha da fazla idare edebilirdi. Bu durum onda alışkanlık haline gelmişti. Asla en ufak bir rahatsızlık bile duymaz, mis gibi koktuğuna inanırdı. Ona göre yeryüzünde kendisine denk biri bulunamazdı. O, bambaşka bir kadındı.

Tuvalet kâğıdının bitmiş olmasını hiç önemsemedi. Öylece kalktı ve donunu çekti. Birkaç damla sidik donuna aktı. Musluğu açtı. Eline, yüzüne, gelişigüzel bir iki avuç su çarptı. Sabun da kullanmadı. Aynadan sapsarı dişleri ona sırıttı. Hiç fırçalamazdı dişlerini. Sadece dışarıya çıkışlarında birkaç defa fırçaladığını hatırladı. Ayaklarını sürtüp kocaman, dışarıya çıkmış kıçını sallayarak girdi mutfağa. Çay suyunu koydu ocağa, altını yaktı. Dün geceden ocağın üzerinde uyuya kalmış olan Biçura, çığlık atarak sıçradı.

“Ayy anam yandı kıçım!”

Kadın, işittiği gürültünün komşudan geldiğini düşünüp dolaptan kahvaltılıkları çıkarmaya başladı. Bir taraftan da söyleniyordu.

“Evi pislik götürüyor. Yıllardır bıktım bu evin işinden gücünden!”

Biçura, kadının tam karşısına keyifle kurulup eğlenebileceği bir şeyler aramaya başladı.

“Hah işte! Başladı bizim pis kocakarı yine. Daha susmaz, akşama kadar kafamı ütüler durur.”

Ayağa kalktı. Küçücük boyu, kalın cüssesiyle tahtaları gıcırdattı. Üzerinde deprem etkisi yapsın diye zıpladıkça zıpladı.

Kadın, burnunu havaya kaldırıp yamuk ağzını daha da bükerek:

“Öff bunların tamiratlarından bıktım artık. Bir türlü yerleşemediler şu evlerine!”

Çayı demlemek için sırtını döndüğü an pusuda bekleyen Biçura, kahvaltılıkları tekrar dolaba koydu kaşla göz arası. Masaya dönen kadın afalladı.

“Ben kahvaltılıkları çıkarmamış mıydım ya? Akıl bırakmadı başımda bu ev, akıl!”

Tekrar çıkardığı kahvaltılıkları masaya yerleştirdi. Yemeye başladı, dışarıya çıkmış ön dişleri ile ezerek. Bir taraftan da saçma sapan programları seyretmeye başladı. Beyni ancak böyle beş para etmez programlara çalışırdı.

Biçura:

“Yine başladık. İnsan bir gün de farklı bir şey izler be! Ne cahil, ahmak, pis bir kadın. Canavarlığımdan utandırıyor beni. Görürsün sen!” deyip televizyon ekranını kararttı ve önüne geçti. Kendisini de bir anlığına kadına görünür kıldı. Çığlık çığlığa odasına kaçtı kadın ve kapısını kilitledi. Biçura’nın kahkahalarını duydukça korkudan altına işedi. Biçura için bu bir nimetti. Kokusunu içine çekti durdu. Ona göre mis gibi bir evdi işte. Kadının bıraktıklarını yaladı yuttu iştahla.

“Oh be, hayatımda böyle bir eve hiç konuk olmamıştım. Ne iğrenç bir kadın bu. Bulaşıkları bile yıkamıyor.”

Kadın akşama kadar odasından çıkmadı. Bir ara horultuyla uykuya daldı. Donundan gelen pis kokunun cazibesine kapılan Biçura, bu fırsatı değerlendirmekten geri durmadı. Sessizce yaklaştı ve burnunu kadının donundan içeriye soktu. “Oh be! İşte bu!” Büyük bir ustalıkla donun kenarındaki lastiği çekerek kapının dışına kadar uzattı. Aniden, can yakacak bir şekilde bıraktı. Kadın:

“Ayy anam, yandım!” deyip kıçını ovuştururken Biçura kahkahalar eşliğinde taklalar atıyordu. Ve bu halini kadına gösterdi. Çıldırmak üzereydi pis kadın. Zilin çalmasıyla koştu kapıya. Gelen kocasıydı.

“Bana bir makas getirsene. Şurayı kesmem lazım.”

“Ne makası be? Evde biri var? Bırak şimdi makası.”

Kadının çenesi titriyor, gözleri bir tuhaf bakıyordu.

“Ya kadın ne saçmalıyorsun? Getir şu makası!”

“Of aman be! Makasın batsın!”

Kadın makası aramaya başladı. Ama nafile… Makas tam olarak Biçura’nın göbeğinin üzerindeydi. Biçura ise mutfak masasındaki kirli tabakların üzerinde, tüm ağırlığı ve kırmızı giysisiyle uzanıyordu. Keyfi yerindeydi.

“Makas yok. Hırsız var evde!”

“Sen kafayı yedin iyice kadın, çık gez biraz.”

“Kafayı falan yemedim ben. Gördüm diyorum sana, gördüm onu. O bir erkek cüce. Ama çok kilolu. Kadın kılığına giriyor ve kırmızı elbise giyiyor.”

“Güldürme beni hanım. Çekil önümden. Yemek yok mu?”

Buzdolabını açtı kadın. Üç gün önce yaptığı karnıyarık ve pilav tencerelerini çıkardı. Kapaklarını kaldırdığında içlerinin bomboş olduğunu gördü.

“Ama bu nasıl olur? Dopdoluydu bu tencereler.”

Sinirlenen kocası burnundan soluyordu. Çok açtı. Tüm gün çalışmaktan canı çıkmıştı şu yaşında. Karısının deli saçmalıklarını dinlemekten usanmıştı artık.

“Demiyorsun bütün gün uyudum, televizyon seyrettim diye. Kim inanır sana be? Çocuk muyum ben? Zaten istemem, kokmuştur artık o yemekler! Her akşam aynı yemek!”

Biçura gürültüyle doğruldu.

“Hah, demek yemek yok, öyle mi cadı kadın seni? Karnımı kim doyuracak şimdi?”

Tabakları ve tencereleri yere attı. Kırdı, döktü mutfağı. Masayı da devirdikten sonra balkona saklandı.

Kendi kendine havada uçuşan ve kırılan eşyaların ardından kocası da inanmaya başladı evde bazı tuhaflıkların yaşandığına.

“Hanım, istersen halamı çağıralım. O namazında niyazında bir kadın. Okur, üfler evi.”

“Halan yüz yaşında kadın. Memleketten gelene kadar ölür o ölür!”

“İyi o zaman sen bilirsin. Bütün gün evde tek kalan sensin.”

İyice düşündü kadın. Hala, görmüş geçirmiş ve bu konularda şöhreti olan bir kadındı. Çok sevip sayanı vardı.

“O perili kadını çekeceğim mecburen. İyi, çağır gelsin kocakarı!”

Memlekete haber uçurdular. Üç gün sonra kınalı örükleriyle gelen hala kapıdan girer girmez:

“Bu evde büyü var!” dedi.

“Hah, başladık işte!” dedi kadın.

Yaşlı hala transa geçmiş gibi konuşuyordu. Mavi uzun fistanını savurarak:

“Biçura derler adına! Özellikle pis yerleri mesken edinir kendisine.” deyip kadına tersten birkaç bakış attı.

“Bir çare bulabilecek misin bari hala?” dedi adam.

Kendisine inanmayıp aylarca deli muamelesi yapan kocasına sinirlendi kadın. Nasıl da halasının ağzından çıkan tek söze hemen inanıyordu.

Hala aniden kadına döndü:

“Öncelikle kıçındaki donundan başla temizliğe! Yoksa ömür boyu ayıramayız Biçura’yı bu evden, haberiniz olsun!”

Bu sözlere çok bozulan kadın istemeyerek de olsa günlerdir üzerinde kalıplaşmış olan donunu çıkardı. Aylar sonra banyo yaptı. Halanın talimatıyla köşe bucak ev temizlendi.

Biçura, temizliğin kokusunu alır almaz terk etti evi. Ayrılmadan önce cadı kadının kirli donlarına kendisinden izler bırakmayı ihmal etmedi.

Kalacak yer bulmakta zorlanmadı hiç. Ama kışa doğru bu evi tekrar ziyaret etmeyi kafasına koydu. Çünkü bu kadın gibi kendisini, pisliği ile memnun edecek insan yok gibiydi. Başkaları onun kadar kendisini eğlendiremiyordu. Aklı hep bu kadında kaldı.