Ben başarılı olacağımı bilseydim; yeniden doğmak isterdim! Dışarıda gördüğümüz dünyayı seyre öyle dalıyoruz ki; gelen duygu dalgasını hissediyoruz aslında. “İçimde bir sıkıntı var allah hayra çıkarsın.” bile diyoruz, sonra o duyguya teslim olup, bütün gün o duyguyu hissettirmek için olmadık insanları, olayları, umulmadık talihsizlikleri bile çekiyoruz kendimize panikten... Sonrası daha trajikomik; en baştan duyguya teslim olup o panikle, işleyen çekim yasasını unutup; “Gördün mü bak içime doğmuştu, ben biliyordum.” gibi serzenişlerle hem yasayı kullanıp, hem doğruluğunu ispatlayıp, ağlayıp sızlanıp tekrar teste tabi tutuyoruz. Tecrübeyle sabit :)
Yer çekimini baz alarak düşünürsek daha kolay anlamak; elimizden bıraktığımız bir şeyin yere düşmesi kadar doğal bir düzende işliyor aslında yasa, işleyişi bu; yeterli duygu düşünce ve ruh hali içerisindeysen yani hangi frekanstaysan o frekansa göre deneyimleri yaşatıyor sana dünyan farkında ol! (utanç/ayıp: 20 mhz suçluluk: 30 mhz apati/hissizlik: 50 mhz acı/keder: 75 ve korku:100)
100 barajını aşmak lazım ilk önce; yoksa gezip duruyoruz frekanslar arasında. Kısır döngü o! Zaten o döngüdeyken zihnin yönetebiliyor ancak ve bunun da farkında ol! Otomatik pilot gibi tıpkı... Çıkmak için denemek istersen; frekansı 50 mhz olan suçluluk enerjisini aşıp hissizleşebilmelisin ki önce, canını acıta acıta gelsin otursun vicdanın tahtına… Sonra kork önce, ilk tanıştığın bu acıdan. İki göğüs kafesinin ortasındaki o panikle gelen korku duygusundan bahsediyorum! Korkunla yüzleşirken, kendin ol yeniden, içindeki çocuğu gör, hatırla ve daha insaflı davran, büyümek için ihtiyacı olanı, ver! Sevgiyi ise aradığın şu yaşta bile o çocuk aklınla nerelerde aramışsın gör de artık affet!
Önce kendini, sonra senin ne aradığını göremeyecek kadar kendi dünyasında kaybolmuş büyüklerini affet. Teşekkür et bu güne kadar sana öğretebildikleri kadarına.
Sonrası zaten çorap söküğü gibi gelecek…