Sanki ıssız bir çöldeydi ya da köşeye sıkışmış bir kaplandı. Mücadelesi görülmeye değerdi. Bütün benliği ile savaşıyordu. Bekliyordu doğru anı. Saldırı anında bile bir sabrı vardı. Tek başına da olsa cesareti hiç kırılmıyordu. Rakip olarak sadece kendisini görüyordu adeta. Daha iyisi olmak için her şeyi göze alabilirdi. İşte böyle bir köpekti Akbaş. Sessiz sakindi ancak her zaman planlıydı. Doğada hayatta kalmak için böyle olmanın gerekliliğini anlamıştı. Diğerleri onu anlayamazdı. Onu ondan başkası anlayamazdı. Attığı her adımı daha önce tecrübe etmiş,hatasını anlamış ve ders çıkartmıştı. Oysa yolun başındaydı. Biliyordu her şeyi bildiğini sananların aptal olduğunu ancak, bazen egosuna yenik düşüyordu ve kendini rakipsiz görüyordu.


Hikayesi yeni başlamış olsa da devamını getirmek için içinde bitmez tükenmez bir enerji vardı. İşte Akbaş tüm bu düşünceleri ile yarıştaydı. Koşuyordu durmadan, en arkadaydı. Onun taktiği buydu: Yeniliyor gibi görünüyorken yükselmek.


Önce bir patikayı koştu, sonrasında düzlüğe çıktı. Yemyeşil ağaçları geçti. Artık hız kazanmıştı. Koşuyordu ölesiye, önce orta sıralara geldi. Diğerleri şok içinde bakakaldılar. Kendilerinden süphe ettiler. İşte hızının sınırlarına geldi. Gücünü kullanıyordu. Ve en öne geçmeyi başardı. Ardındakilerden pes edenler oldu. Yavaşça durdu çizgide ve geçti. Başardı. Başarmak için tüm gücünü kullanmıştı. Bunu fark etmek için çok geçti. Kalbi o kadar hızlı atıyordu ki dayanamadı. Afalladı ve yere düştü. Geride kalanlar yanına ulaştılar. Ne olduğu anlayamadılar. Her şey bir anda oldu. Akbaş'ın kalbi durmuştu, ama başardığı için huzur içindeydi.