30'lu yaşlarımda her zerremin bir yabancıdan ayrışmaya çalıştığını gün ve gün, an ve an iliklerime kadar hissediyorum.

Bedenimden bağımsızlığını ilan etmeye çalışan uzuvlarım kendilerini doğurtuyor adeta.

Bir gün içerisinde çoğu zaman her şey olabiliyorken adım adım hiçbir şeye dönüştüğümü fark ederken buluyorum kendimi.

orta yaşıma ''merhaba'' demek için kaç harf gerekli, kaç kelime, cümle...

Geç mi kaldım yoksa?

Neden ışıklar söndü?

Kimse yok mu?


...


Bunca yıl ''kendim'' olarak bahsettiğim kişi ben değilmişim gibi.

''Tam kendimi seveceğim. Ölüyorum'' gibi.

Kendi kendime konuşmalarımın miktarı arttı, tek kişilik yalnızlığımın ise kişi sayısı.

Tek başıma evde kalınca fark ettim ki tüm hayatımı hep başkaları için yaşamışım.

Başkalarının mutluluğundan mutlu olmuş, heyecanından heyecan duymuş, üzüntüsünden nem almışım...

Başkalarını yaşadıkça başkalaşmışım kendime.

Başkalaşa başkalaşa yakınlaşmışım hiçliğe.

Kendim ne sever bilmiyorum mesela.

Kendimi ne mutlu eder hiçbir fikrim yok.

Ötekileri o kadar çok gözlemlemişim ki kendime körleşmişim.

Kendime miyop başkalarına astigmat olmuşum.

Çizdirebiliyor muyuz yaşadıklarımızı?

Neyin canımı acıttığını ise yine öteki üzerinden izin vererek bildiğimi sanmışım.

Farz etmişim hep. Yasasız, kuralsız bir farz.

İçime dönmeye can atarken hücrelerim içimin nerede doğduğunu ve öldüğünü inkar etmişim yaşadığım zamana.

Bugünlerde her yerdeyim, başkenti hiçbir yer.