ahraz renkler birbirine karıştı

alaca bir çınar büyüttü bunca yeşilliği

düşleri hatırlayamayacak kadar yorgun,

dudaklarında kesik bir karmaşa

gerçeklikten sıyrılamayacak kadar solgun.

aynada;

kendinin karşısında duruyorsun,

sanki bileklerin sana ait değilmiş gibi

en çok acıyan yerini yokluyorsun.

bulamıyorsun.


başkaldırı, şarap ve ölüm

kötülük çiçeklerini içinde saklayıp

teninde parlayan güneşe direnemiyorsun

reddettiğin geçmişini unutmaya çalıştığın için,

her gün geçmişini yaşıyorsun.

sana doğrultulan namluyu tutan

kaybolmasını istediğin ellerin;

en büyük umut kırgınlıklarını,

ellerin izbe bir ize gizler.

bu yüzden kesiktir elin, dudakların gibi


yaşanan

ölü bir kuşa benzer

çürüyüp yok olmakla meşhurdur

hayat da yok olmaya mesuldür


yeni bir yaşantı bulduğunda damarlarında

yeniden öğreneceksin renkleri

isyana yaltaklanan mideni,

gökyüzünün şeffaf buzulluğu yatıştıracak.

rüzgarlar

sessizliğin en güzel kokusunu getirecek

avucunda kelebekler,

göğsünde rengarenk çiçekler,

seni sarmalayan bileklerindeki umut,

hiçbir şey için uzak değil.


yerin üstündeki ölümün duaları

sahipsiz kalan naralar

dalgalandıkça deniz

kanımızı,

günahlarımızı ve pişmanlıklarımızı temizliyor.

içine doluyorum sanki

eski bir efsaneyi hatırlar gibi