Nereden başlanacağını, nereye koyulacağını bilmeyen bir döngünün içerisinde yalpalanıyordu. Uzun yoldan gelmiş kısa mesafeli yürüyüşleri vardı. İnsan, ruhunun dinleneceği bir yer bulmalıydı; bu bir karmaşanın içi, bir odanın dipsizliği de olabilirdi fakat o, yalnızlığının içinde kalabalığın tam ortasında buldu kendini. Tablo içinde tabloydu hayatı, ona bakarken göz bebeklerinden tekrar o muazzamlığı tadıyordu. Ama bu bir gün son bulmuştu, zamanı gelmişti. Hem içindeki ışığı hem de gözlerindeki parıltıyı kaybetmişti, artık göremiyor, hissedemiyordu. Onu bu hale getirenin ne olduğunu bildiği halde onlarla yaşıyor, büyüyordu. Onu en çok acıtan da buydu. Hayatını mahvedenlerle birlikte büyümek...