Berbat günlerdi, güneş erken saatlerden başınızda dikiliyor, gece geç saatlere kadar gitmek bilmiyordu. Şakaklarınızı ve saç diplerinizi yakıyor, ensenizden süzülen terler kuyruk sokumunuza kadar ilerliyor oradan ayaklarınızı ıslatıyordu. Paranızın olmasının ya da olmamasının bir anlamı yoktu, ya paranız pul oluyor ya da harcayacak güzel bir şey bulamıyordunuz. Kilo almıştım, yürürken bacaklarımın içi birbirine sürttüğü için yara olmuştu. Kahve kenarlarında sürtüyordum. Konuşuyorduk, saatlerce konuşuyorduk, hepimizin hayat hakkında bir fikri vardı ama hiçbirimizin hayata karşı bir tutumu yoktu. Zaman öldürüyorduk, boş sohbetler ardına ardına sıralanıyor, kim neresini yaptırmış, kim kimin üstünde, kim nereye gitmiş ya da ne almış dışında bir konu bulamıyorduk. Savruluyordum, hayata dair bir amacım ya da isteğim yoktu. Herkese sövüyor, herkese lanet okuyor, artık tanrıya bizi neden bu kadar başıboş bıraktığı için hesap bile sormuyordum. Angarya işleri bitirmeye çalışıp, bir şekilde güneşi batırabilecek zamanı öldürürsem, kendimi bir an önce eve atıyor ve kendimi öldürmeye başlıyordum. Şişelerce bira içip, iki paket sigaramı tüttürüyordum. Yan komşularım bağıra çağıra sevişiyor, onların sesi ile tahrik olup ben de 31 çekiyordum. Romantiklik yoktu, duygusallık yoktu, içgüdüsel olarak, duygularını değil hazlarını tatmin ediyorlardı, ben de öyle yapıyordum. Bir gün kapıdan çıkarken onları gördüm, daha farklı hayal etmiştim daha güzel daha hoş, hayalimin yerini kendileri alınca büyük hayal kırıklığına uğradım, o günden sonra bir daha tahrik olmadım, bir süre sonra da sesler kesilmeye başladı ya ruhlarını tatmin etmişlerdi ya da daha çok haz aldıkları birini bulmuşlardı, hayattı bu, hep daha iyisi vardı.


Dışardan bakıldığında harikulade bir hayatım vardı, herkesin reçetesini yazdığı, resmettiği hayata er ya da güç ulaşmıştım. Parayla ilgili derdim yoktu, hatta hiç gerek bile duymuyordum. Çevremde çok fazla insan beni seviyor, benle zaman geçirmek için can atıyordu, bir kayıp yaşamamış, herkesin gıpta ile baktığı yerleri bitirmiştim, arabam ve evim vardı. Evim biraz küçüktü ama yine de olsun, kendi istediğim gibi yaşayabiliyordum. Haketmediğimi düşünüyordum, iyiliği ve güzelliği haketmediğime kanaat getirmiştim. Kendime küçük problemler çıkartıyor, çözmeye bile uğraşmıyordum. Bir yerde okumuştum, en çok acı çekenler cehenneme gidenler değil, cenneti haketmediğine inanıp cennette var olanlardır diyordu. Doğruydu, vicdan azabı çekiyordum. Bir şekilde bu başıma gelenleri haketmediğimi düşünüyor, ya ilerde beni daha kötü günlerin beklediğini düşünüyor, ya da böyle imkanlara sahip olduğum için kendimi cezanlandırmanın yolunu arıyordum.Hakettiğimi ya da başkalarını etkileyemecek bir ceza bulamadım, ben de biraz daha zaman öldürmek için bir işe başladım.


Telefonu girdim ve aradım, onlar için biçilmiş kaftandım, dışardan gözüken çok fazla iyi özelliğim vardı, onlar da içimi sorgulamadı. Bir asansörcüde işe başladım, maaş bile konuşmamıştım, paraya zaten ihtiyacım yoktu, günde 11 saat çalışıyor eve gittiğimde bedenimi zor yatağa atıyor bu yüzden eskisi kadar düşünmüyordum. İş arkadaşlarımla tanıştım, her sabah 5te kalkıyordu, otobüse binip şehrin en orta yerindeki ofise geliyordu ve canları çıkana kadar çalışıyorlardı ve akşam 7 gibi aynı otobüsle evlerine dönüyorlardı. Dümdüzdüler, düz giyinimli, seyrek saçlı ve sinek kaydı traşlı. Hayata karşı bir fikirleri yoktu ama kesinlikle bir tutumları vardı. Ne olursa olsun devam ediyorlar, asla sorgulamıyorlardı. Aldıkları parayı bilmiyordum ama bir kez olsun hakettiğim bu mu diye sormamışlardı. Gayet makul bir tavırdı hayata karşı, kaderlerine aşıktılar ve ne gelirse gelsin her şeye tamam diyorlardı. Gün boyu futboldan konuşuyor, çay molaları verip sigara içiyorlardı. Mutlu bir aile hayatları vardı, kendi evleri yoktu, ama bir yuva kurmuşlardı. Eşlerinden şikayet etmiyor, hayatlarından şikayet etmiyor, tek şikayet ettikleri geçen maçtaki hakem hataları oluyordu. Yorulmuyorlardı, dinlenmiyorlardı, sabahtan akşama kadar herhangi bir işi halletmek için var güçleri ile çalışıyorlardı. İşin yararlı mı yarasız mı olduğunu dair düşünmediklerine emindim. Gelecek kaygıları yoktu, başına gelen şeylerin iyiliğini kötülüğünü düşünmüyor, haketiyor muyuz haketmiyor muyuz diye sormuyorlardı. Çok özenmiştim, her şeyleri ile onlara daha fazlaydım, gıpta edilen büyük başarılara koşan bir hayat yaşamıştım. Yapmam gerekenler listesindeki her hedefimin yanında tik vardı. Hayal edemedikleri okullarda okumuş, hayal edemedikleri yerler görmüştüm. Hayata karşı tavırları sinirlerimi bozmaya başlamıştı, bir gün yine futboldan bahsedip tek isyanlarını geçen haftaki maça kullanmaları bardağı taşıran son damla oldu. Eşyalarımı aldım, hışımla iş yerinden çıktım, yüzlerine bile bakmadım. Plakasında adım yazan, siyah son model mercedesime atladım ve hiçbir zaman onlar kadar mutlu olamayacağımı anladım.