Yazmanın yazılmamış bir kuralı vardır, kendini tutabilinceye dek yazma... harfler kendilerinden dökülmeye başlayana dek yazma… ama bazı anılarımız var ki bu hayatta kendinle karşı karşıya oturup izliyorsun sadece.
Sen, yalnızlığından korktuğun için yalnızlığı seçen sen,
kurban olmayı sevmediğin için bir davaya kurban olan sen,
sevmenin ne denli zor olduğunu bile bile herkesi sevgi öğretmeyi seçen sen.
Kadın olmanın ne kadar dezavantaj olduğunu bildiğin için kadınsılığını korumayı seçen sen,
anlaşılmamanın ölümden zor olduğunu anladığın için kendini diğerleri anlamaya adayan sen,
bu kargaşanın ortasında elbette ki kırılacaksın, yıpranacaksın, dikenler arasında güller toplayacaksın, ayağın çıplaktır batacak, elin çıplaktır kanayacak… buna sevineceksin.
Çöllere sürülsen kanınla ağaç yetiştireceksin. Kutuplara sürülsen ısınla meyve yetiştireceksin. Yeşilliği sevmeyen olacak yakacaklar, sen bunu sabırla seyredeceksin. Karanlık zindanlara sokarlarsa ışık, paslı vicdan görürsen ümit, imkansız kalplere rastlarsan nur vereceksin.
Önüne demirlerden sert koyarlarsa dişlerle deleceksin… seçtiğin yolda yürümeye devam edeceksin.
Okyanusun ortasında tek başına yüzüyorsun, etrafında ne yardım ne de varacağın bir ada ama unutma ki yüzmeyi biliyorsun ve beceriyorsun, lazım değil de kimse sana…
Unutma, kolay elde edilen şeyler ilgini çekmene değmez.
Seçtiğin yol için bedel ödemek güç demek.